20 Aralık 2008 Cumartesi

CHP Malatya Belediye Başkan Adayı

CHP Malatya Belediye Başkan Adayını Basına Tanıttı
20 Aralık 2008 / 00:25
Mimar Ömer Şarapnel:"Ortak Akıl İle Malatya'yı Yönetmeye Talibim"

Cumhuriyet Halk Partisi'nden (CHP) Malatya belediye başkan adayı olan mimar Ömer Şarapnel basına tanıtıldı.

CHP Malatya il binasında İl Başkanı Celal Berktaş, Malatya belediye başkan adayı mimar Ömer Şarapnel ve bazı yönetim kurulu üyelerinin katılımıyla Malatya belediye başkan adayı Şarapnel basına tanıtıldı.

Basın açıklamasında konuşan CHP Malatya İl Başkanı Celal Berktaş, "Bilgi ve birikimlerini Malatya kamuoyuyla paylaşmak ve Malatya'ya aktarmak için sayın Şarapnel adayımızdır. Geçmişte başarılı çalışmaları da olduğu için tereddütsüz partimizin adayı olarak ilan ettik. Malatya'da bir tarih yazmak istiyoruz. Soymayan soydurmayan, hak yemeyen bir adayımızdır.

Malatya sevdalısı sayın Ömer Şarapnel'in seçilmesi halinde Malatyamızı çağdaş kent konumuna getireceğine inanıyoruz" ifadelerini kullandı.

Berktaş, partilerinde aday adaylığı başvurularının 22-30 Aralık tarihlerinde kabul edileceğini de kaydetti.

Ömer Şarapnel ise, projelerini daha sonra yapacağı geniş katılımlı basın toplantısı ile kamuoyuna duyuracağını ifade ederek, "Tevcih edilen görevi bireysel kazanım ve birikimlerimi Malatya'ya hizmet için kullanacağım. Ortak akıl ile Malatya'yı yönetmeye talibim" dedi.
20 Aralık 2008 / 00:25 nethabercilik.com/haber

16 Kasım 2008 Pazar

Bakış, Malatyalı İşadamı Hasan Sarı’yı konuk etti.



Bakış, Malatyalı İşadamı Hasan Sarı’yı konuk etti.
2008-05-13 www.malatyaguncel.com

Bu hafta BAKIŞ SOHBETLERİ`NE, yıllar önce Marmaris`e yerleşen ve Marmaris`in en büyük otellerinden biri olan Orient Club Otel`i kuran Malatyalı İşadamı Hasan Sarı`yı konuk ettik.
Yakın zamana kadar memleketi Malatya`da ciddi yatırımlar yapan ancak her seferinde engellerle karşılaştığı için Malatya dışında yatırım yapmak zorunda kalan iş adamları kervanına katılan Malatyalı İşadamı Hasan Sarı, bu haftaki BAKIŞ SOHBETLERİ`ne Marmaris`te konuk oldu. Malatya`da ciddi engellerle karşılaştığını aktaran Sarı, memleketini çok sevdiğini ancak kırgın olduğunu söylemeden de geçmiyor. Malatya`nın Kahramanmaraş ve Gaziantep gibi gelişme gösteremediğini, bu duruma üzüldüğünü belirten Sarı, yöneticilerinden, sivil toplum kuruluşlarına kadar herkesin Malatya için el birliği ile çalışması gerektiğini vurguluyor.

BAKIŞ: Malatya`dan Marmaris`e gelerek, buranın en büyük otellerinden birini işletiyorsunuz? Burada turizme atılmak nereden aklınıza geldi?

HASAN SARI: Malatya`da iken tatile çıkmayı çok seviyordum. Benim tatile çıkmam aşağı yukarı 1970`lerde başladı. Bu yıllarda hep Alanya buradan Marmaris`e geldim. Marmaris`i görünce çok beğendim. Bu vesile ile buraya yerleşmeye karar verdim. Geldik, yerleştik. Yerleştikten sonra başladık turizmcilik yapmaya. Turizm çok güzel bir iş. Yani ben çok seviyorum. Çünkü uğraştığın insanlar, konuştuğun insanlar, muhatap olduğun insanlar hep gülen insanlar. Yani tatile gelmiş, hiçbir sıkıntısı olmayan, hiçbir derdi olmayan, her şeyi yerinde bırakıp gelen insanlar olduğu için bende bu tür insanlarla uğraştığım için mutlu oldum. Onları görünce bende derdimi, tasamı unutuyorum.

BAKIŞ: Bu sayede genç kalmayı da mı başarıyorsunuz?

HASAN SARI: Yani genç kalmayı da başarıyorum. Gerçekten çok zevkli bir iş. Güzel bir iş. Onun için uzun süre devam etmeyi düşünüyorum.

BAKIŞ: Marmaris`te ki kaçıncı yılınız?

HASAN SARI: 1987`nin 1. ayında geldim Marmaris`e.

BAKIŞ: Malatya`da daha önce ne işle meşguldünüz?

HASAN SARI: Ben Malatya`da daha önce imalatla uğraşıyordum. Ziraat aletleri imalatı yapıyordum. Daha sonra ziraat aletlerinin yanında traktör yedek parçası imalatına başladım. Malatya`dayken de baya faaldim. Ben İzmir, İstanbul toptancısına Malatya`dan mal gönderiyordum. Yedek parça gönderiyordum. Ayriyeten de bizim kendi bünyemizde toptan yedek parça yapıyorduk. Doğu ve Güneydoğu`ya servis yapan araçlarımız vardı. Ta Karadeniz Bölgesine kadar çıkıyorduk. Tatile gelmem nedeniyle Marmaris`i görünce çok sevdim. Oradaki işlerimi de devrettim. Geldik Marmaris`e yerleştik.

BAKIŞ: Hiç Malatya`ya tekrar dönmeyi düşündünüz mü?

HASAN SARI: Malatya`ya dönmeyi düşünüyorum. Düşündüm daha doğrusu. Hatta geldim. 1990`da geldim Organize Sanayi Bölgesi`ne. Bir fabrika kurdum. Tekstil, dokuma üzerine. Penye yapıyordum ben. 1992 yılında tam faaliyete geçtik. Makinelerimizi getirdik. İmalata başladık. İstanbul`da Merter`de çok güzel bir satış deposu kiraladık. Marmaris ile Malatya arasında gidip geliyordum. Fakat Malatya`mız maalesef dışarıdan gelip de oraya yatırım yapan insanlara sahip çıkmıyor. Ben memleketimi çok seviyorum. Ben imalatçıyım. Sanayinin içinde büyüdüm. Makinelerin çalışmasından ben zevk alıyordum. Yanımda insanlar çalışıyordu. Yanımda insanlar çalıştığında mutlu oluyordum. Yanımda Malatya`da 50 kişi ekmek yiyordu. Fakat bir bakıyorsun geliyorsun elektriğin kesilmiş. Gelmişler elektriğini kesmişler. Bir bakıyorsun yanında çalışan işçini kandırmış almış götürmüşler. Envai çeşit şeylerle karşılaşıyorsun. İnan ki bıktım. Yani bu güzelim yatırımı tuttum sattım. Tekrar geldim Marmaris`e. Gerçi benim burada işlerim devam ediyordu. Benim İçmelerde de yerlerim var. Ben Malatya`da bir yardım göremedim. Yani bu insan Marmaris`ten gelmiş burada yatırım yapmış buna destek olalım, buna yardımcı olalım demedi kimse. Malatya Organize Sanayi`de bir yer tahsis ettiler. O kadar güzelim yerler vardı. Benden sonra gelen insanlara avuç içi gibi yerler verildi. Bana çukurdan bir yer verildi. Ben o fabrikanın üstüne yaptığım kadar altına da yatırım yaptım. Bodrum katları yaptım. Aşağı yukarı dolgu için 800 kamyon dışarıdan malzeme taşıttım. Ancak benden sonra gelip de Malatya`da yatırım yapanlar bir gün sonra, bir hafta sonra, hatta bir ay sonra gelenlere avuç içi gibi yerler tahsis edildi. İnanın ki kırgınım. Yani ben memleketimi seven bir insanım. Ancak o fabrikadan sonra halen kırgınlığım devam ediyor. Malatya`ya gelmeyi artık düşünmüyorum.

BAKIŞ: Bir daha Malatya`da yatırım yapmayı da mı düşünmüyorsunuz?

HASAN SARI: İnanın ki düşünmüyorum.

BAKIŞ: Yani diyebilir miyiz ki Malatya kendi bağrından çıkardığı iş adamlarını küstürüyor?

HASAN SARI: Evet Malatya kendi bağrından çıkardığı iş adamlarını küstürüyor. Evet küstürüyor. Yani ben buna şahit oldum. Geldim varımı yoğumu yatırdım oraya. Benim 5 bin metrekare kapalı alanım vardı. Ancak sahip çıkılmadı. Engel olundu. Hep engel olundu. Malatya`da ki varımı yoğumu sattım Marmaris`e yerleştim. Bir daha da Malatya`ya gitmem.

BAKIŞ: Malatyalı yatırımcıların genellikle Malatya dışına yatırım yapmalarını da mı buna bağlıyorsunuz?

Hasan Sarı: Evet buna bağlıyorum. Hepsinin nedeni bu. Bunu araştırın sebebi bu. Fakat buralarda yatırım yapacağın zaman belediyesiyle, TEDAŞ`ı ile tüm bu ilgi alanına giren birimler hepsi sana yardımcı oluyor. Malatya`da bu yok. Maalesef yok. Yardım eden yok. Benim en büyük kaybım Malatya`nın üzerine yaptığım yatırım kadar o çukuru doldurmak benim altı ayımı aldı. Ama o kadar da güzel yerler vardı. Bundan başka yerimiz yok dediler. Benden sonra gelen insanlara daha güzel yerler verildi. Ben pek bir şey göremedim. Yardım alamadım. Destek göremedim. Hep engel olundu. Bu vesile ile Malatya`ya kırgınım.

BAKIŞ: Malatya`nın geleceğini siz nasıl görüyorsunuz? Yatırımcılarını küstürerek nereye gidiyor Malatya?

HASAN SARI: Malatya`nın geleceği böyle devam ettiği müddetçe yerinde sayar. Yani ben bakıyorum geçen sene bir taziye vesilesiyle geldim. Ben Organize Sanayi Bölgesi`ni nasıl bıraktıysam halen öyle gördüm. O insanlar halen aynı çileyi çekiyor.

BAKIŞ: Aradan 15 yıl geçmesine rağmen Organize Sanayi Bölgesi`nde hiçbir değişiklik olmamış mı sizce?

HASAN SARI: Ben hiçbir değişiklik görmedim. Ayrıldığımda nasılsa, şimdide öyle gördüm. İnanın ki aynı. Hiçbir değişiklik yok. Benimle beraber yatırım yapan insanların hepsi aynı sıkıntıyı çekiyor halen. Ama bir Gaziantep`i görüyorum, bir Kahramanmaraş`ı görüyorum, Malatya ile mukayese ettiğin zaman Malatya yerinde sayıyor. İnsan üzülüyor. Yani bir Gaziantep nerden nereye geldi. Malatya niye gelmiyor. Veya bir Kahramanmaraş bu hale geldi, neden Malatya yerinde sayıyor.. Gözle görülür gittiğiniz zaman zaten. Burada da idaricilerin duyarsızlığını ben görüyorum. Gerek Sanayi Odalarının, Esnaf Derneklerinin ben Malatya`da iyi hizmet ettiğini göremiyorum. Ben bunu buna bağlıyorum. Biz bir zamanlar sanayici olarak gittik Sanayi Bakanlığı`ndan izin alarak kooperatif kurduk. O zaman tahsis vardı. İşte Demir Çelik Fabrikalarında kooperatiflere bir hak tanınmıştı. Biz gittiğimizde Sanayi Bakanlığına bir heyet olarak gittik. Bize dediler ki siz nerdesiniz? Ne oldu dedik. Size burada tahsis edilen haklarınız Gaziantep`e gidiyor, Maraş`a gidiyor. Aynen bu kelimeyi duyduk. Malatya niye böyle sahipsiz? Çoğu zaman rahmetli Bekir Zorlu baştaydı. Niye hiçbir çalışma yok? Niye hiçbir gelişme yok? Malatya`ya niye bir tahsis yapılmıyor? Tahsis sizin hakkınız. Tahsis hep başka vilayetlere gidiyor. Dedi. Tahsis olmayınca kimse uğraşmadı. Tabi o zaman bize çok büyük faydası oldu. Oraya gittik. Sanayi Bakanlığı`nda o tahsisler bize yapıldı. O zaman profili, sacı aldık geldik kooperatif olarak. Bize bağlı olan esnafta fevkalade kar etti o zaman. Onun için uğraşılmıyor. Yani esnafa destek olunmuyor. Ben bunu buna bağlıyorum. Malatya inanın ki her türlü güzelliğe laik bir il. Yani çok güzel bir yer, çok güzel bir memleket. Fakat biraz sahipsiz kalıyor. Sahip çıkılmıyor.

BAKIŞ: Malatya sanayisinin yanı sıra tarım ürünleri bakımından da zengin bir il. Özellikle kayısısı dünyaca meşhur. Ancak kayısı çok ucuza satılıyor. Siz bir yatırımcı olarak kayısıyla ilgili neler düşünüyorsunuz?

HASAN SARI: Onu da kullanamıyoruz. Kayısıyı da kullanamıyoruz, bu doğru. Şimdi öyle bir şey ki ben şuna şahit oldum. Kışın Ankara`ya gittiğimde Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı`nda bazı dostlarımla görüştüğümde bana şunu söylediler. Dediler ki, Malatyalı tüccar, A firması bir yere ihracat yapıyor. Adam gidiyor o firmayı buluyor. Diyor ki sana bu firma kaç liradan kayısı gönderiyor. Misal bin liradan gönderiyor. O diyor ki bende 800 lira. Yani gidip ikinci bir firma bulup ihracatını yapmıyor. Zaten bizim inanın ki bir Antep`in bir Kahramanmaraş`ın gerisinde kalmamızın o bölgede yani tek şeyi bu. Muhataplarımız onlar. Bir Diyarbakır, bir Elazığ değil. Bunlarla beraber Antep`le, Kahramanmaraş`la beraber sanayimiz başladı. Şimdi üçüncü bir firma bulup veya ne bileyim A firması falanca yere ihracat yapıyor. Amerika`ya yapıyor bende gidip başka bir şehre ihracatımı yapayım, o şehirle anlaşayım yok. Gidip bir önceki firmanın Malatya`da ihracat yaptığı firmayı buluyor. Orada fiyat düşürüyor. Bunları Ankara`da dile getiriyorlar. Yani ihracatta bu dile geliyor. Diyorlar ki Malatyalı esnaf niye böyle yapıyor. Yani o oraya yaptıysa, diğeri gitsin ikinci bir firmayla anlaşsın ihracat yapsın.

BAKIŞ: Yani Malatya esnafı kendi içerisinde birbirleriyle rekabet ediyor.

HASAN SARI: Evet, doğru. Kendileriyle rekabet ediyorlar. Birbirlerini bitiriyorlar. Aynen sanayide ki olay gibi. Ben Malatya`ya sanayide 1970`lerde işte 1985`e kadar çok iyi işler yapan, Malatya`da hep dışarıdan ambarlara mal gelirdi. Araçlar, kamyonlar boş dönerdi. Ben bunu tersine çevirdim. Dışardan mal geliyordu, Malatya`dan mal gönderiyorduk. O hale getirdim. Gittim Adana`da tornalar var. Bu tornaların ustasını getirdim.. Malatya`ya çok büyük bir dökümhane kurdum. Traktör yedek parça imalatına başladım. Dünyanın masrafını yaptım. Kanalboyu`nda getirdim ustaya ev tuttum. Bir yıl sonra veya bir buçuk yıl sonra adam benim işimi bozmak için benim getirdiğim ustayı tuttu kendi atölyesine ortak etti.. Yani kendisi gidip Antep`te veya Maraş`ta ülkenin herhangi bir yerinde gidip de usta alıp getirmedi. Benim emek verdiğim dünyanın masrafını yaptığım ustayı aldı. Orada imalat yapıyorum. Malatya dışına mal gönderiyordum. Malatya`ya hizmet ediyordum. Malatya`dan İstanbul`a toptan mal gönderiyordum. Onlar benim işimi bozmak için benim yanımda ki ustamı götürüp kendi iş yerlerine ortak ettiler.

BAKIŞ: Malatya`nın her alanında aynı sıkıntılar yaşanıyor diyebilir miyiz?

HASAN SARI: Tabi diyebiliriz. Her alanında yaşanıyor bu. Bir birimizle uğraşıyoruz biz. Bakın Malatya`nın dışına çıkan insanlar hep gelişmiştir, hep büyümüştür. Yani Malatya`da iflah olunmuyor. Çünkü uğraşan çok. Birbirimizle uğraşıyoruz. Ben falan firma bunu yapıyor. Ben daha değişik bir şey yapayım. Düşüncesini yapmıyoruz. Yok, adam sandalyesini atıyor dükkânın önüne içeride tornası, tezgâhı milyonlarca lirası yatıyor. Diyor ki bir kırık parça gelsin bunu yapayım, tamir edeyim, parasını alayım. Ama ben burada bir yedek parça yapayım, bir üretim yapayım, bir katkım olsun, geliştireyim, yanımda bir kişi çalıştırayım ya da on kişi çalıştırayım yok. Bizde bu yok.

BAKIŞ: Bunlara en güzel örneği Malatya kayısısının dünyada eşi benzeri olmamasına rağmen fiyatının düşük olması başka illerde yetişen kayısıların fiyatlarının yüksek olmasını gösterebilir miyiz?

HASAN SARI: Malatya kayısının dünyada eşi benzeri yok. Bu da aynısı. Bunun sebebini de ben bunlara bağlıyorum. Birbirimizle uğraşmaktan bunlar oluyor.

BAKIŞ: Son olarak Malatyalı hemşerilerinize, yatırımcılara, siyasetçilere neler söylemek istersiniz?

HASAN SARI: Siyasetçilere şunu söylemek istiyorum. Rahmetli Turgut Özal`dan başka ben Malatya`ya böyle gönülden destek olan hiçbir siyasetçi görmedim. Yani her şey onunla geldi onunla da bitti. Çünkü Rahmetli Turgut Özal`ın o kadar büyük projeleri vardı ki, ben defalarca toplantılarında bulundum. Tüm hayali Malatya`yı ticaret merkezi yapmak. İhracat merkezi yapmak. Malatya`ya çok büyük bir havaalanı kurup orada dünya ülkelerine mal göndermek, ihracat yapmaktı. Malatya`yı ihracat kapısı yapmaktı. Ben bakıyorum, o gittikten sonra en ufak bir şey, en ufak bir çivi çakılmadı. Yani siyasetçiler seçiliyor, Ankara`ya gittikten sonra memleketi unutuyorlar. Onun için herkesin gücünün yettiği kadar bu memlekete sahip çıkması lazım. En küçüğünden büyüğüne kadar. Herkesin bir şeyler yapması lazım. Fakat maalesef yapılmıyor. Bunu da ben Malatya`ya geldiğim zaman bakıyorum, görüyorum ve üzülüyorum. Başta siyasetçilerin, ondan sonra baştakilerin el birliğiyle ben Malatya`ya ne yaparım, ne yapabilirim, ben buradaki sanayiyi nasıl canlandırabilirim, ben Malatya`da ki bu işsizliği nasıl önleyebilirim bunun çabası içerisinde olması lazım. Onu da ben göremiyorum. Göremeyince de üzülüyorum.

2008-05-13 www.malatyaguncel.com

Kayısı`da sorun çözülür yeter ki...


2008-09-22 www.malatyaguncel.com
Bakış Sohbetleri`nin bu haftaki konuğu olan Kayısı Araştırma Geliştirme Vakfı Müdürü Doç. Dr. Bayram Murat Asma ile Malatya`nın kayısı gerçeğini konuştuk.
Deneme üretimi yapılan erkenci ve geç olgunlaşan kayısı çeşitleri üzerinde araştırmalarını, yeni projelerini sorduk. Pazarlamadaki sorunları ve Malatya kayısısının yurt dışı pazarlarında yerini öğrenmeye çalıştık. Kayısının Malatya`nın bir markası olduğuna dikkat çeken Asma, Kayısı Araştırma Enstitüsü`nün kurulması gerektiğini belirtiyor ve kayısıda yaşanan sorunların çözülebileceğini düşünüyor.

BAKIŞ: Kayısı Araştırma Geliştirme Vakfı, kayısı ile ilgili bilimsel çalışmalar ve bazı projeler yürütüyor? Şu anda hangi projeler devam ediyor?

Doç Dr. BAYRAM MURAT ASMA: Bizim çok sayıda projemiz var. Ben, ağırlıklı olarak genetik ve ıslah konusunda çalışıyorum. Genetik ve ıslah konusu, öncelikli olarak üzerinde durulması gereken bir konu. Neden diye soracak olursanız? Malatya`nın kayısıları dünyada en kaliteli kayısı olarak tanınıyor. Sebebi de kurutmalık, şekeri yüksek, oldukça gösterişli ürünlere sahip. Ama bunlar mesela 1920 veya 1930`larda ıslah edilmiş. 70-80 yıl önce ıslah edilmiş kayısıları kullanıyoruz. Ama dünyada değişen tüketici tercihleri var. Biz gelecekte insanların tercihlerinde değişiklikler meydana geleceğini düşünerek, bugünkünden daha farklı, daha kaliteli ve daha üstün yeni kayısı çeşitleri geliştirmek istiyoruz.

Bu amaçla 2001 yılında Çok Amaçlı Kayısı Islah Projesi geliştirdik. Devlet Planlama Teşkilatı, TÜBİTAK, Malatya Kayısı Tanıtma Vakfı, İnönü Üniversitesi, Meyvecilik Araştırma Enstitüsü, Tarım Bakanlığı, Tarım İl Müdürlüğü, Ziraat Meslek Lisesi gibi birçok kurumun değişik destekleri var. Mesela, Meyvecilik Araştırma Enstitüsü`nün suyunu, Tarım İl Müdürlüğü`nün arazisini, TÜBİTAK`ın parasını kullanıyoruz. İnönü Üniversitesi de bize maddi anlamda destek veriyor.

Projemizin alt projeleri de var. Mesela `Geç Olgunlaşan Sofralık Kayısı Islah Projesi.` Bu bir alt projedir. Bir diğeri, `Kurutmalık Üstün Yeni Kayısı Projesi.` Bir başka projemiz, mesela Temmuz ayında Hasanbey dışında bizim sofralık kayısımız olmaz. Temmuz ayında 80-100 gr gelen yeni kayısı çeşitleri oluşturmak istiyoruz. Avrupa`da çok ciddi sıkıntılara yol açan, Malatya`da olmayan, gelecekte çok ciddi sıkıntılara yol açacak bir hastalık var.

Şarke Virüsü denilen bir hastalık. Bu Şarke Virüsü Malatya`da yok ama Kahramanmaraş`a kadar geldi. Virüs hastalığı olduğu için kimyasal mücadelesi yok. Ya siz ağaçlarınızı sökeceksiniz, ya da bu hastalığa dayanıklı yeni kayısı çeşitleri geliştireceksiniz. Malatya`nın Hacıhaliloğlu, Hasanbey gibi kayısı çeşitleri bu hastalığa karşı son derece hassas. Şimdi bizim başka bir projemizle, Avrupa Birliği fonlarınca desteklenen Şarke Virüsü`ne dayanıklı yeni kayısı çeşitleri geliştirmek istiyoruz. Mesela kuraklık artık çağımızın bir gerçeği. Biz son zamanlarda soğuğa dayanıklılık ve kuraklık konusunda çalışmalara başladık. Esasında kayısı, badem gibi, asma gibi susuzluğa dayanıklı ama ağacı 15-20 günde bir su vermeye alıştırdıysanız bu aralıklarla sulamak zorundasınız. Yani bir insan gibidir. Nasıl alıştırırsanız öyle gider. Biz diyoruz ki acaba kuraklığa dayanıklı kayısı geliştirebilir miyiz?

Mesela geç olgunlaşan bizim için bir hayaldi. Ama bakınız bugün bunu üretebildik. Tamam. Çok kaliteli değil ama biz bu aşamaya projemizin daha yüzde 10`unda geldik. Şu anda bizim elimizde 8 bin tane meyve vermesi gereken ağacımız var, ama biz 2 bin tane ağaçtan ürün almaya başladık.

Harika şeyler çıktı ortaya. Gelecek sene bu 8 bin ağaç 20 bin olacak. 20 bin olmasının anlamı şu: Milli Piyango`dan ne kadar çok bilet alırsanız şansınız çok olur ya, bizim de ne kadar çok ağacımız olursa o kadar şansımız yüksek olur.

BAKIŞ: Şimdi bunca ağaç var ve hepsinin bakımı, ilacı, gübresi, suyu var. Bu da bir maliyet gerektiriyor. Maddi imkanlarınız ne durumda? Yeterli oluyor mu?

BAYRAM MURAT ASMA: Bizim imkanlarımız çok kısıtlı. Öyle bize ayrılmış milyarlarca paramız da yok. Sayın Valimiz bize bu konuda talepte bulunduğumuzda destek oluyor. Sayın Rektör`den istiyoruz. TÜBİTAK destekliyor. TÜBİTAK bizi çok ciddi destekliyor. Üç yılda bize 150 bin YTL para verdi.

BAKIŞ: Çok ciddi projeleri yürütmek için bu rakam yeterli mi? Ya da olması gereken rakam nedir?

BAYRAM MURAT ASMA: Bizim projenin bütçesinin en az 1-2 milyon YTL olması gerekiyor. Neden? Çünkü 10 bin tane ağaca 1`er kg gübre verseniz 10 bin ton eder. Onun suyu, ilacı, gübresi inanılmaz rakamlar.

BAKIŞ: İnönü Üniversitesi`ne bağlı olarak Ziraat Fakültesi`nin kurulması sizin çalışmalarınızı nasıl etkiler?

BAYRAM MURAT ASMA: Tabi ki olumlu etkiler. Bunun için çare aranırsa çare çok. Bugün İstanbul Üniversitesi`nde İktisat Fakültesi var ama İstanbul Üniversitesi`nde Muhasebe Enstitüsü kurulmuş. Malatya`da neden Kayısı Araştırma Enstitüsü olmasın? Bu Malatya`ya bir güç katar. Hem ziraat fakültesi olsun, hem de Kayısı Araştırma Enstitüsü olsun. 1976 yılında bizim kayısıda kazandığımız para 6 milyon dolar. 28 yıllık süreçte ne kadar para getirdiği ortaya çıkmış. 28 yılda bugün 300 milyon dolara çıkmış. Önümüzdeki 10 yıl içinde neden bu rakam 1 milyon dolar olmasın?

BAKIŞ: 300 milyon dolar tekel olduğumuz bir ürün için elbette yetersiz…

BAYRAM MURAT ASMA: Tabi ki bu yetersiz. 300 milyon dolar dediğiniz nedir ki? Dünyanın en güzel kayısısın yetiştirelim, böyle güzelliklere sahip olalım, 300 milyon dolar yeterli olsun?

BAKIŞ: İspanya`da, İtalya`da ve dünyanın birçok ülkesinde kayısı yetiştiriliyor. Hatta İspanya`nın, İran`ın bizden fazla kayısı ürettiği söyleniyor. Şimdi bunlardan hangisi doğru? Biz, kuru kayısı üretimde mi bir numarayız?

BAYRAM MURAT ASMA: Biz önce bütün bu tartışmaların tümüne son vermek için şöyle bir çalışma yaptık. 1990 yılında doktora tezim için Malatya kayısılarının özelliklerini yazmak istedim. Broşürün dışında başka bir şey yoktu. 2000 yılında Kayısı Yetiştiriciliği, 2004 yılında Mişmiş, 2005 yılında Kayısıda Kükürt Sorunu, 2007 yılında Kayısı Yetiştiriciliği Projesi, 2008 yılında Anılarda Kayısı kitaplarını yayınladık. Bizim amacımız şuydu. Her kafadan bir ses çıkmasın. Bilen ile bilmeyenin söyledikleri aynı kefeye konulmasın. Tabi ki bu konuda farklı görüşler vardır. Ama gerçeği şudur: Türkiye, yılda 500-900 bin ton yaş kayısı üretiyor. Bunun büyük bir bölümünü kurutmalık olarak değerlendiriyor. İkinci sırada İran geliyor. İran`ın üretimi 250-280 bin ton. Esasında ikinci sırada Bağımsız Devletler Topluluğu geliyordu ama onlar dağılınca ülkelerin üretimi tek tek sayılmaya başlandığı için ikinci sırada İran geliyor. Üçüncü sırada Pakistan, dördüncü sırada İspanya, beşinci sırada İtalya geliyor. İspanya ve İtalya`nın üretimi 150 ile 200 bin ton arası. Ama İspanya ve İtalya şunu yapıyor. 1 kg yaş kayısıyı erken hasatlıyor, organize olmuş ve 3-4 Avro`ya satıyor. Fransa, 50-80 bin ton kayısı ihracatından 250 milyon dolar para kazanıyor.

Şimdi ben size soruyorum. Biz 4 kg yaş kayısı kurutuyoruz. 1 kg kuru kayısı elde ediyoruz. 2 liradan satıyoruz. Onlar 1 kg yaş kayısıyı 2 liradan satıyor. Hangisi daha kazançlı?

Bizim bu projemizin tabanı bu. Biz diyoruz ki dünyaya Haziran ayının birinci haftasından itibaren Ekim ayının sonuna kadar sürekli arz edebilelim.

BAKIŞ: Dünyada yaş kayısı üretim nedir? Hangi ülkeler ne kadar üretiyor?

BAYRAM MURAT ASMA: Dünyada 100 bin tonun üzerinde yaş kayısı üreten ülke sayısı 7`dir. Türkiye, Fransa, İspanya, İtalya, İran ve Pakistan. Ama bana göre bizim kayısılarımız dünyanın en kaliteli kayısılarıdır. Kayısının erkenci olması, geç olması bir değerdir. Tadı güzel, şekeri güzel Malatya kayısısının güzelliği boşta kazanılmış bir güzellik değil. Dünyanın en ünlü bilim adamlarını Malatya`ya davet ettik. Bizim kayısılarımızı yediklerinde çok şaşırdılar. Ama biz bunu yeterince değerlendirebiliyor muyuz? Değerlendiremiyoruz.

BAKIŞ: Piyasaya Haziran ayından Ekim`e kadar yaş kayısı sunmak bizim ticaret hacmimizi elbette arttıracak. Ancak bunun dışında pazarlamada ne gibi sıkıntılarımız var? İş adamlarımız kayısı ile ilgili bilimsel çalışmalardan yeteri kadar yararlanıyorlar mı?

BAYRAM MURAT ASMA : Malatya`da kayısı yetiştiriciliğinin iki temel sorunu var. Bir tanesi yetiştiricilik aşamasında bir tanesi de pazarlama aşamasında. Yetiştiricilik aşamasında 2004 yılında Malatya`da çok şiddetli bir don olayı meydana geldi. 100 bin ton kuru kayısı üreten Malatya 20 bin ton kuru kayısı üretti. Üretimin yüzde 80`i kaybolup gitti. Son zamanlara kadar Malatya`da aile işletmeleri vardı, ailenin gelini, kızı, kendi çocuğu işletmelerde çalışırdı ama şimdi artık aileler küçüldü, işçi sorunu var. Dışardan gelen mevsimlik işçiler bu işi tam bilmiyor. İşçilik maliyetleri çok yükseldi. Mekanizasyon çok az. Bir başka sorun, pazarlama aşamasında kuru kayısıya yönelik pazarlama kurulmuş. Örneğin Malatya`da, yaklaşık 700 tane kayısı ticareti ile uğraşan kişi var, 33 tane de kayısı ihracatı ile uğraşan firma var. Bunun İzmir, İstanbul gibi illerde 10-15 tane ihracatla uğraşan insan var. Bunların yüzde 90`ı kuru kayısı ihracatı yapıyor. Yani bütün sistemini, bütün hedeflerini ona göre koymuş. Son zamanlarda yaş kayısı ihracatında Malatya`da kıpırdanmalar var.

4 -8 bin ton arasında yaş kayısı ihracatından bahsediliyor. Peki Malatya 50 bin ton yaş kayısı ihraç edebilir mi? Tabi ki edebilir. 50 bin ton yaş kayısı ihracatını 2 dolardan hesaplarsanız bakın kuru kayısıya ilave olarak da 100 milyon dolar da yaş kayısıdan gelir elde edersiniz. Kayısı Malatya`da sosyal bir ürün. Yani kayısı Malatya`da herkesi ilgilendiriyor. 300-350 milyon dolar kayısının Malatya`ya girdisinin olduğunu tahmin ediyoruz. Bunun en az 150 milyon doları tüccarın eline geçse yaklaşık 250 milyon dolar da Malatya`nın ekonomisine giriyor. Dolayısıyla kayısı Malatya ilinin dinamiği. Ama pazarlamayı tam profesyonelce yapamıyoruz.

BAKIŞ: Malatya`da soğuk hava deposu kapasitesi düşük. Bunun acilen yaygınlaştırılması gerekmiyor mu?

BAYRAM MURAT ASMA: Yaş kayısıda soğuk hava depoları olması lazım. Soğutuculu kamyonlar olması lazım. Çünkü kayısı, dalından koptuğu an bozulmaya başlıyor. Bunun dalından koparılır koparılmaz mutlaka soğutucu sistemi bulunan kamyonların içerisinde soğutmaya alınması ve soğuk hava depolarına konulması lazım. Alt yapının oluşturulması şart. Bir de Malatya`da bu işe kafa yoracak insanların artması gerekiyor. Yok demiyorum, var ama yetersiz. Bizim için yurt içi pazar önemli ama asıl hedefimiz yurtdışı olmalı.

İngiltere`de, Amerika`da, Almanya`da, Fransa`daki marketlere girmesi gerekiyor. Şu göz ardı ediliyor. Mesela Washington dendiği zaman portakal olduğunu anlıyoruz değil mi? Neden Amerika`daki en ünlü mağazada, Beydağı ismi, Anadolu ismi, Malatya ismi marka olmasın ki?

BAKIŞ: Talep sorunu yok değil mi?

BAYRAM MURAT ASMA: Tek sorun organize olamamak. Bizim bu işe biraz daha önem vermemiz gerekiyor. 1975-76-77`de Malatya`da kayısı ihracatının filizlenmeye başladığı yıllarda 3-4 bin ton kuru kayısı ihracatından bugün 2007 yılı itibari ile 106 bin ton kuru kayısı ihracatına ulaşılmış ve 239 milyon dolar Türkiye ekonomisine para girmiş. Biz 1 kg çekirdek ihracat etmezken, bugün 15 milyon dolarlık çekirdek ihraç etmişiz. Buradaki lokomotif Malatya ve İzmir`deki ihracatçılar. Devlet katkı sağlamış ama bu insanlar bunu da başarmışlar. Onlara çok da fazla haksızlık yapmayalım. Biz farklı bir şey söylüyoruz. Bu yeterli mi? Hayır. Kuru kayısıdan elde ettiğimiz başarıyı zor olmakla birlikte yaş kayısıda da gösteririz. 250-300 milyon dolarlar bir çırpıda 500 milyon dolara çıkabilir. İhracatçılar kuru kayısıyı ihraç etmeyi başarmış. Bizden faydalanıyorlar mı? Biz basın yoluyla elde ettiğimiz her bilgiyi insanlara duyuruyoruz. Eğer bizden ayrıca bilgi talep ederlerse elimizden geleni de yapmaya hazırız.

Kuru kayısıda da son zamanlarda biliyorsunuz aşırı kükürt sorunu çıktı. Malatya`da gün kurusu da, kükürtlü kayısıda satılıyor. Biz şuna hazır olmalıyız artık. Dünyada organik ve natürel ürünler ön plana çıktığı bir dönemde insanların kükürtlü kayısı tercih etmeme hakları var mı? Var. Yemiyorum dediği zaman kim ne diyebilir? Kimse bir şey diyemez. O zaman biz gün kurusunu da, organik kayısıyı da üreteceğiz. Kim neyi tüketiyorsa onu alacak. Malatya`da bir firma reçel de, marmelat da üretiyor. Tatlısını yapıyor. Helvasını yapıyor. Pekmezini yapıyor. Malatya`da bu işe gerçekten kafa yoran insanlar var. Biz bu işe sadece üniversite olarak çalışmıyoruz. Tarım İl Müdürlüğü, Meyvecilik Araştırma Enstitüsü ve birçok kurum var. Biz üniversite olarak bir misyonu üstlenmişiz. Üniversite, akademik ve bilimsel bilginin en zirve noktasıdır. Biz çok şey yaptık demiyoruz ama yapacağımız çok şey var. Bunların belki ihracatı, ciroları milyon dolarlara ulaşabilir. Bunları dünyaya tanıtmada, marka haline getirmede sorunlarımız var. Bu iş Malatya`da yerel medyaya reklam vermekle olmaz. İstanbul`daki dünyanın başka yerindeki adam da bilecek. En iyi reklam da tattırmaktır. Yedirebildiğimiz ölçüde en iyi reklamı yapmış oluruz. Aralık ayında Şili`den de kayısı geliyor. Bizim bu çalışmamıza Şili ve Güney Afrika`daki şirketlerden daha fazla ilgi gösteriliyor. Daha fazla takip ediliyor. Çünkü Güney yarım kürede hasat Kasım ayında başlıyor ve Ocak ayına kadar devam ediyor. Eğer bu kayısıları adapte edebilirlerse Şubat ve Mart ayında insanlara kayısı yedirebilecekler. Düşünün yani, Şili`deki bir insan bizim buradaki kayısıyı takip ediyor. Bizim de artık oturup biraz düşünmemiz lazım. Bizim 50-100 tane doktora master öğrencisinin olduğu, dünyada kayısı dendiği zaman, Kayısı Araştırma Enstitüsü denilebilecek, her türlü analizin, her türlü araştırmanın her türlü bilimsel çalışmanın yapıldığı, bir Kayısı Araştırma Enstitüsü`ne ihtiyacımız var.

BAKIŞ: Enstitü`nün kurulması için elbette girişimleriniz ya da alt yapı hazırlıklarınız vardır. Yakın bir süre içinde enstitü kurulabilir mi?

BAYRAM MURAT ASMA: Tabiî ki. Şu anda mevcut olan siyasi irade, karar aldığı zaman bu bir yıl içinde kurulur. Ben inanıyorum ki Malatya`da Kayısı Enstitüsü kurulduğu zaman çok yakın zamanda çok güçlü bir enstitüye dönüşebilir. Bizden çok daha iyi, bilimsel anlamda çok iyi çalışmalara imza atan insanlar var. Biz Amerika`daki ünlü bir profesörü Kayısı Enstitüsü`ne getirip 6 ay çalıştırabiliriz. Parasını verip çalıştırırız. Bu imkanlara ancak böyle bir kurumda sahip olabiliriz. Biz Türkiye ve Malatya olarak 15 Mayıs`ta kayısı hasadı yapıp dünyaya taze kayısı sunabiliriz. Bizim bu potansiyelimizi daha güzel kullanalım diyoruz. Bunun için kafa yoran insanlara büyük ihtiyaç var. Çünkü birlik olunca güçlü olacağız.

BAKIŞ: Peki bu ıslah edilen kayısılar ne zaman yaygınlaşır? Çiftçi ne zaman üretimine başlayabilir?

BAYRAM MURAT ASMA: Islah çalışmaları çok uzun yıllar sürer. Biz ıslah çalışmalarına 2001 yılında başladık. İlk sonuçlarını almaya başladık. Normalde ıslah çalışmaları 20-30 yıl sürer. Bizim hayalimiz şudur: Öğrencilerimiz ve bizden sonra gelecek nesiller bitirmeyecektir, devam ettireceklerdir. Biz bugün Ekim ayında olgunlaşan dedik ama yarın belki birisi çıkacak diyecek ki `Neden kayısı şeftaliden büyük olmasın`. Yani bu çalışmaların sonu yok. Hedefler değişecek. Bizim geliştirdiğimiz erkenci ve geç olgunlaşan kayısılarımız var. Birde şöyle bir konu var. Bizim koleksiyon bahçemiz bulunuyor. Biz bunları önce Tarım Bakanlığı`na tescil ettireceğiz, ondan sonra Malatya`daki tüm üreticilerimize, aşı kalemini ya da cüzi bir ücret karşılığı fidanını vereceğiz. Şu anda tescil ettirmediğimiz için böyle bir üretim aşaması yok. Ben inanıyorum ki bizim geliştirdiğimiz kayısılar Malatya`da her kayısı bahçesinde en az bir tane numune olarak bulunacak.

BAKIŞ: Malatya kayısısı tat olarak da dünyadaki diğer kayısılardan çok farklı. Daha lezzetli deniliyor. Bizim kayısılarımızın bu özelliği ile ilgili araştırmalarınız da var sanıyoruz.

BAYRAM MURAT ASMA: Bizim Çukurova Üniversitesi ile ortak bir çalışmamız var. Mesela Malatya kayısısını Ticaret ve Sanayi Odası tescil ettirdi. Coğrafi tescil işaretini aldı. Coğrafi tescil işaretinde çok önemli bir faktör vardır. Aromatik bileşikler. Çukurova Üniversitesi ile birlikte TÜBİTAK destekli bir proje yürütüyoruz. Malatya kayısıları ile yabancı kayısılar arasında aroma bileşikleri bakımından farklılıkların bilimsel ispatını yapıyoruz. Bu proje devam ediyor. 2009 yılında sonuçlanacak. Biz o zaman diyeceğiz ki Malatya kayısısının bilimsel olarak farkı şu şu aroma bileşiklerinin fazla olması. Veya diğer kayısılarda olmayan aroma bileşiklerinin Malatya kayısılarından fazla olması. Yani bilim sonsuz bir derinlik. Bilimde yeter ki çalışacak eleman olsun. Çalışılacak konu çok.

BAKIŞ: Şimdi kayısının yan ürünlerinin geliştirilmesi tüketimini ve pazarını arttıracağı kesin. Ancak ülkenin genel ekonomik şartlarında yeni bir fabrika ya da tesis kurmanın önünde başka engeller var. Üretim maliyetlerinin yüksek olması bu anlamdaki yatırımların gecikmesine bir neden midir?

BAYRAM MURAT ASMA: Şimdi imkansız denilen bir şey yoktur. İmkansızlık bir zamanın değeridir. Mesela 50 yıl önce Ekim-Kasım ayında Malatya`da kayısı dalından koparılacak deselerdi, insanlar imkansız derdi. Ama bugün bakın kayısı Ekim ayında dalından koparılıyor. Demek ki imkansızlık denilen kavram zamanla ilgili. Şimdi Fransızlar eğer 50 bin ton yaş kayısı satıp 100-150 milyon dolar para kazınıyorsa biz neden yapmayalım? Engeller var mıdır? Mutlaka vardır. Teşvikler verilmelidir. Kayısı, fındık gibi Türkiye`nin özel bir ürünüdür. Siz Malaya olarak dünya kuru kayısı üretiminin yüzde 85`ine sahip olursanız bunun birde prestij özelliği vardır. Dünyadaki bir üründe tekelsiniz. Biz o zaman kayısıya özel destekler vererek, çiftçiye, tüccara, bilim insanına destekler vererek şu güzellikleri arttıralım. Birçok insan güzel şeyler üretsin. O zaman bunları Türkiye`de böyle ürünleri özel desteklerle desteklememiz gerekiyor. Malatya`ya hastalık için dışarıdan fidan getirilmesini kesinlikle engellememiz gerekiyor. Yaş kayısı ihracat edemiyorsak, sebeplerini öğrenip sorunları çözmek için daha fazla gayret göstermemiz gerekiyor. Ben şuna inanıyorum. Malatya`da 10-20 bin ton yaş kayısı ihraç edilmeye başlanırsa, belki 10 sene, 20 sene sonra 50-100 bin ton ihraç edebiliriz.

BAKIŞ: Soğuk hava deposu ihtiyacımız nedir?

BAYRAM MURAT ASMA: Malatya`da soğuk hava deposu inanılmaz ihtiyaç. Örnek vereyim. Isparta`da elma olduğu için 300 bin ton kapasiteli soğuk hava deposu var. Malatya`nın soğuk hava deposu peynir ve süt ürünleri için kullanılan belki 2-3 bin ton. Meyve için kullanılan belki bin ton bile yok. Yaş kayısı ihracatı ve organik kayısı için soğuk hava deposu şart. Gün kurusu için soğuk hava deposu şart. Bence bu bir geçiş dönemi. İnsanlar önümüzdeki süreçte bütün buları görecek. Önümüzdeki yıllardan ben umutluyum. Bir de Malatya`daki şirketlerin yapısı değişiyor. Şirketlerin başına torunlar geliyor. Ve torunlar biraz daha eğitim sürecinden geçecekleri için onların ikna olması, bazı şeyleri görmesi daha kolay olacak.

BAKIŞ: Şimdi son yıllarda kayısıdaki kükürt oranı tartışılıyor ve ihracatçı en fazla 2000 ppm olması gereken bu kükürt oranının kendilerini zora soktuğunu söylüyor. Gerçekten 2000 ppm oranının altında kalan kuru kayısının dayanıklılığı nedir? Soğuk hava deposu olmadan en fazla ne kadar saklayabilir? Renk değişimi, bozulma olur mu?

BAYRAM MURAT ASMA: Şimdi bizim Ankara Üniversitesi Gıda Mühendisliği ile birlikte Devlet Planlama Destekli bir projemiz var. Bu sorunun cevabına ilişkin olarak. Biz 500 ppm, 1000 ppm, 2000 ppm kayısıları normal ve soğuk hava depolarında muhafaza ediyoruz. Meydana gelen renk değişimleri, kararmaları analiz etmeye çalışıyoruz. Şu ana kadar elde ettiğimiz sonuç şu: Kayısıları muhafaza etmek için illa ki 4 derecelik bir soğukta muhafaza etmeye gerek yok. Kritik sıcaklık sınırı 20 derece. 20 derecenin üzerinde beklettiğiniz zaman hem kükürt kaybı meydana geliyor, hem de kararmalar oluşuyor. Zaten 2000 ppm ütopik bir sınırdır. Hiçbir kayısının 2000 ppm kükürt oranında tutturulması mümkün değildir. Bu rakamın altında olacak. Şimdi 2000 ppm oranında kükürt verilmiş bir kayısıyı uzun süre muhafaza edebilmek için soğuk hava deposunda tutmamız şart. 3 veya 4 ayda elinizden çıkarmanız gerekiyor. Lisanslı depoculuğun artık Malatya`ya girmesi gerekiyor. Malatya`da kayısı borsasının olması gerekiyor. Malatya 1930`larda da kayısı ihraç ediyordu. O yıllardaki pazarlama teknikleri bugün geçerli değil. Farklı bir şeyler yapmalıyız. Bizim şu anda kükürtten vazgeçmemiz mümkün olmayabilir ama 10 veya 20 yıl sonra şu anda yüzde 90`ın kükürtlü, yüzde 10`u gün kurusu ise bu dediğim gibi belki bir 20 yıl sonra yüzde 50`si gün kurusu ise yüzde 50`si kükürtlü olacak.

BAKIŞ: Evet reklam ve tanıtıma gelmek istiyoruz. Kayısının önündeki en büyük engellerden birisi de tanıtım. Bugüne kadar ciddi bir reklamı da yapılmadı. En son Ticaret Borsası bir reklam yaptı. Öncelikle bu reklamı nasıl değerlendiriyorsunuz ve tanıtım ile ilgili neler yapılmalı?

BAYRAM MURAT ASMA: Bu reklam bir ilk. Yani Televizyon kanallarına yönelik olarak bir ilktir. Ben tebrik ediyorum kendilerini. En azından bir uğraş vermişler ve ilk olarak bir reklam yapmışlar.

Şimdi bana göre kayısını çözülmeyecek sorunu yok. En önemli sorun ki; bunun altını çizerek söylüyorum, sorunun çözümünde samimi olmak. Yani samimi olacağız. Biz hangi sorunu çözmek istiyorsak o sorunu çözme konusunda samimi olacağız. Yoksa kayısının çözülmeyecek sorunu yok.

Şimdi düşünün ki hem meyve olacak, hem de onu kuruttuğunuz zaman 5 yıl muhafaza edeceksiniz. Üstelik biz bu konuda dünya tekeliyiz. Hala biz bu ürünü değerlendiremiyorsak, hala bu üründen kazanmamız gereken parayı kazanamıyorsak bir eksiklik yapıyoruz demektir. Bana göre eksiklik şudur: Fonda, Kayısı Birlik`te, İhracatçı Birliklerinde, Kayısı Araştırma Enstitüsü`nde samimi değiliz. Yoksa kim destekleyecek bunu? Kim para kazanırsa o destekleyecek. İhracatçı da, üretici de destekleyecek. Örneğin üretici ile biz konuştuk. Üretici diyor ki, `Biz inanalım, bu paranın tanıtım için harcanacağına inanalım, biz para veririz. Para veremezsek kayısı veririz.`

Kayısı Tanıtma Vakfı, 1987 yılında 200 YTL sermaye ile kurulmuş. Bugün ki sermayesi ne kadar? Tahmini olarak 40-50 bin YTL`dir.

Vakfın başkanı kim? Vali bey. İkinci başkan Belediye Başkanıdır. Bunlardan daha güvenilir bir kimse var mıdır? Eğer biz bu vakfın sermayesini 1 milyon YTL`ye ulaştırmazsak zaten çok ciddi bir şey beklenemez.

Biz şunu söylüyoruz. Hiçbir zaman fındık kadar şanslı olmadık. Çünkü fındık Türkiye`nin şanslı ürünüdür. Bakın Kayısı Birlik kapatıldı mı ne oldu bu tam bilinmiyor ama devlet hazine yardımı ile, Toprak Mahsulleri Ofisi yoluyla 100-150 bin ton fındık alıyor. O zaman sen ona 500 milyon YTL para vereceksin, kayısı için hiçbir şey yapmayacaksın. Burada bir haksızlık yok mu?

Türkiye`de şu soruyu sormak lazım. Kayısı Birlik yanlış yönetilmiş olabilir, eksikleri olabilir ama o zaman onu denetleyerek bu yanlışlıkların önüne geçilmesi gerekiyordu. Bakınız Türkiye`nin her yerinde Türkiye`ye yön veren Malatyalılar varken, Malatya`da bu kayısının böyle olması üzüntü verici.

Medyayı iyi kullanmak tanıtım için önemli. Türkiye`de çok sayıda yerel televizyon var, yerel televizyon birlikleri var. Bunların reklam spotlarında yer almak çok önemli ama bizim için hedef yurt dışı olmalı. Tanıtım derken, bizim kastettiğimiz tanınmış bir insanın çıkıp da televizyonlarda birkaç söz etmesi değil, bu etkili bir yöntemdir ama çok pahalıdır. Amerika`da ünlü bir televizyona gidip de öyle bir reklam vermeye kalksanız 10 milyon dolar para isteyecek. Malatya`nın böyle bir parayı vermesi mümkün değil. Ama biz daha ucuz fiyatlara bunları yapabiliriz. Sadece bu işe kafa yorulması yeterlidir.

Ama şunu da söylemek gerekiyor. Her şeyi biz yaptık demiyoruz. Ya da Malatya`da hiç kimse hiçbir şey yapmıyor da demiyoruz. Haksızlık olur. Sadece biraz daha fazla kafa yormamız gerekiyor. Biraz daha samimi olmamız gerekiyor. Yoksa kayısının çözülmeyecek hiçbir sorunu yok.

BAKIŞ: Vakıf konusundaki çalışmaların yetersizliğinden bahsettiniz. Bu parasal yetersizlikten kaynaklanıyor değil mi?

BAYRAM MURAT ASMA: Şimdi Vakfı Rahmetli Özal kurmuş. Malatya`ya hediye etmiş. 200 YTL sermaye ile kurulan bir vakfın sermayesini 1 milyon YTL`ye ulaştıramamışsak aradan geçen 21 yılda, bizim şapkamızı önümüze alıp düşünmemiz lazım. Bakınız 1987 yılında 200 YTL. 21 yıl geçmiş bugün 40-50 bin YTL. Haliyle burada bir tuhaflık var.

BAKIŞ: Kayısı konusu, çok geniş bir konu. Eklemek istediğiniz şeyler var mı?

BAYRAM MURAT ASMA: Az önce söylediklerimi tekrarlamak istiyorum. Elbette güzel şeyler yapılıyor. Ama yetersiz diyoruz. Malatya`da yaşayan herkes için kayısı çok önemli. İmkanlar kısıtlı, ama kısıtlı imkanlar içinde de güzel şeyler yapılıyor. Bu kadar kısıtlı imkanlar içinde güzel şeyler yapılabiliyorsa, inanıyorum ki Kayısı Enstitüsü, Mevcut Kayısı Araştırma Merkezi`nin 8-10 tane hocası, personelinin artması bütün çalışmaları daha ileri aşamaya getirecek. Tabi bunun için üniversitenin kadro konusunun çözülmesi gerekiyor.

İnsanlar samimi olarak isterlerse bu iş çözülür.
2008-09-22 www.malatyaguncel.com

11 Kasım 2008 Salı

Malatya Kayısı

Malatya; güneşi, suyu, çalışkan insanıyla doğuyla batının ortasında bir vahayı andırır. Malatya da yeşilin her tonunu, suyun bütün renklerini görmek mümkündür.
Malatya; tüm tarihsel birikimlerinin yanında dünyada asıl bir ürünüyle gönülleri fethetmiştir.
KAYISI
Malatya kayısısının hikayesi de Tadı kadar ilginç. Türkistan, Orta Asya, ve Batı Çini içine alan bir coğrafya kayısının anavatanı iken Yaşanan tarihsel süreçle kayısı Anadolu ya, Malatya ya ulaşmış ve asıl aşk hikayesi o zaman başlamış.
Güneş Malatya toprağını sevdi, Toprak suyunu sevdi ve beklenen sevgili Orta Asya dan geldi. Malatya da kayısı güneşle suyun en güzel dansıdır. Ürünü tüm dünyaya sunulan.
Elbette her ürün emek ister, sevgi ister, İşte tamda bu aşamada çalışkan gururlu Malatya insanı devreye girer. Bir dünya markasına sahip olmanın verdiği sorumluluk kayısı üretiminin her aşamasında gözlenebilir.
Kayısı Malatyalının sadece ekmek parası değil, onurudur dünya piyasalarında. Bu amaçla sorumluluk alan ticari, bilimsel kuruluşların yanında sivil toplum kuruluşları da birbiri ardına açılmaya başlamış.
Malatya Kayısı Araştırma, Geliştirme ve Tanıtma Vakfı da 1987 yılında bu ihtiyaçtan hareketle kurulmuş. En büyük mülk-i amiri valisinden belediye başkanına ihracatçısına kadar bir çok kurumu bir araya getiren vakıf kayısının yarını için bir çok projeyi art arda hayata sokmakta.
Kayısı için Malatya neyse Malatya için kayısı odur. Yaşamsal öneme sahip. Daha ilk baharda başlar kayısının coşkusu Malatya da birden bire bütün Malatya çiçek olur umut olur geleceği simgeleyen. İlk adımı kayısı atmıştır sonrası üreticiye düşer Kayısı için Malatya için çalışmak, çalışmak, çalışmak. Üreticinin emeği suyla desteklenirken çok geçmez güneşte ışıklarını esirgemez bu süreçte.
Daha ilk kayısılar kendini dalda gösterdiğinde Malatyalıları tatlı bir telaş alır. Çünkü tüm dünya her yıl olduğu gibi yine en güzel aromasıyla Malatya kayısısını bekliyor. Kayısı olgunlaştığında Malatyalının başını kaşıyacak vakti yoktur artık. Kendilerini temsil edecek kayısı en kısa zamanda dünya piyasalarına yetiştirilmelidir. Bazen teker teker toplanır, Bazen alta serilmiş hasırlara iner kayısı asla zarar verilmeden. Vedalaşmadan önce son kez kayısılarla poz verir Ali dayıda, Ayşe ablada gururla.
Yaş olarak piyasalara sunulacak kayısı asla bekletilmez. Doğrudan firmalara ulaştırılır. Malatya kayısısını marka yapan beklide doğrudan bu süreçtir. Her ihracatçı firma Kayısının doğru zamanda doğru yerde olması için çalışır. Hızlı bir süreçtir bu.
Bahçeden gelen kayısı önce soğuk hava depolarına alınır. İstenilen soğukluğa gelen ürün vasfına göre kutulanmaya başlar. Bu süreçte görev alanların çoğunluğu kadındır. Onlar için kayısı çeyizdir, dikiş makinesidir, okullarının devamıdır. Paketlenen kayısılar tekrar soğuk hava depolarına konularak yolculuğa hazır hale getirilerek alıcılarına ulaştırılır.
Malatya kayısısının dünyanın geneliyle buluşması asıl kuru kayısı ve yan ürünleri şeklinde olur. Kuru kayısı için bahçelerden toplanan ürünün tek tek çekirdekleri çıkarılır. Kayısı çekirdeği diğer meyvelerde olduğu gibi boşa gitmez oda ayrı bir lezzet ayrı bir sağlıktır.
Sadece bilenleri damak tadına hitab eden naturel güneş kurusu dışında kayısılar tüm gelişmiş ülkelerin belirlediği oranda dayanıklılığı artırmak için kükürtlemeye girer. Tekrar güneşle baş başa bırakılan kayısılar için en hüzünlü an gelmiştir. -Artık yollara çıkma vaktidir.
Kayısı Malatya yı, Dünya Malatya kayısısını sevmiştir. Ve kayısı Malatya nın kalitesinin de göstergesidir aynı zamanda. O yüzden her firma kendi laboratuarında üretimin her aşamasında ürünlerini test eder.
Malatyalı için insan sağlığı her şeyden önce gelir. Satışa sunulacak tüm ürünler Malatya Ticaret Borsası tarafından bir kez daha tescil bazında denetlenir. Tüm dünya piyasalarına gidecek kayısı Malatya yı , Türkiye yi hak ettiği gibi temsil ediyor mu diye. Malatya ticaret borsası bu anlamda belki de Türkiye nin en katı kurumları arasında yer alır. Borsa laboratuarlarında da olumlu raporları alan ürünler düşer düşer dünya yollarına.
Peki nedir Malatya kayısısını bu kadar vazgeçilmez kılan.
AROMA, LEZZET, SAĞLIK
Hacı Halil oğlu, Kaba aşı, Şekerpare, Yeğen, Paşa mişmiş gibi türleri bulunan kayısı bütün dünya damak tatlarına hitap etmektedir.
Kayısı bir çok yan ürünüyle de farklı pazarlar yaratmaktadır. İşlenmiş kayısı, Dondurulmuş kayısı, Kayısı konservesi, pulpu ve nektarı, Kayısı meşrubatı, jöle, Reçel, Marmelat ve Kreması, Turşusu ve pestili, Kayısı pastası ve dondurması yan ürünlerden ilk akla gelenleri.
Bilimsel olarak üretilen kayısının İnsan sağlığına bir çok yararı da tespit edilmiştir. Yeterli miktarda kayısı tüketilirse beynin çalışması düzenlenir, Karaciğerdeki tahrip olan bölümlerin tamiri hızlanır, Kemik ve dişleri çok daha fazla kuvvetli olmasında önemli rol oynar,
Mide ve on iki parmak ülserinin gelişmesine engel olur, Böbreklerde taş oluşumunu azaltır, Kansere karşı koruyucu etkiye sahiptir ve üreme faaliyetlerinin artmasını sağlar.
Malatya dünyaya karşı sorumluluğunun bilincinde. Üreticisi, İşleyicisi, Borsası, Vakfı dünyaya karşı sorumluluğunu yerine getirebilmek için gece gündüz çalışmakta. Tüm dünya tüketicileri işte bu yüzden Malatya kayısısı ve yan ürünlerini gönül rahatlığıyla tüketebilmektedir.
Ve bu rahatlıkla tüm Malatya dünyaya dağılan her ürününe gururla ; Made in turkey, Made in Malatya damgasını vurmakta.
News

----
Kayısı Malatya'yı öldürüyor mu, güldürüyor mu? PDF Yazdır E-posta


Yazan: Administrator, Tarih: 31-07-2008 21:30

Okunma Sayısı : 531

Beğenilme : 21

Yayınlama yeri : Köşe Yazarları, M. HAYRETTİN ABACI

Kayısı... Malatya'mızın bu asıl ve asil, özel ve güzel ürünü,İnsanın sağlığı için en yaralı ,en tatlı besin, Malatya'yı öldürecek mi, güldürecek mi?

Öldürebilirler de, güldürebilirler de?

Su çöl sıcağında, toprağı cayır cayır yakan kuraklık oratmında, binbir çile, sıkıntı, zorluk için de çabalayıp durarak, ürettiği ürünün geleceği için de pek ümitli olmayarak, katlandığı zorluğun karşılığını alamayacağından kaygı duyarak kayısı bahçesinde ter döken, yorulan, kavrulan sevgili hemşehrilerimin, görebildiğim kadarıyla şu sıra da hiç huzuru, neşesi, keyfi yok.

Biz Malatyalılar, herşey kendiliğinden olur sanarak, gereken başka girişimlere yan çizerek, dağı taşı, her köşe bucağı kayısı ile donattık. Gerçi kötü etmedik, ama durumun bu günkü görünüme göre iyi olduğunu söylemek de yerinde olamaz.

Şu sırada kayısının üreticisine getirisi ile götürüsü başabaş bile değil. Üreticinin döktüğü ter, yaşadığı gerilim de cabası... Kıyısının sorunlarını etraflıca karşılayan, üretimi kolaylaştıran ve değerlendiren bir teknik ve yöntem bulup yaygınlaştırmak için, yeterince etkin ve derin bir çalışma, üreticinin katılımını sağlayan, kitleye ulaşan bir girişim odağı yok. Bunun için gerekli politik çalışma, göstermelik bazı beyanların dışında hiç yok.

Konunun çözümlenmesi için bugün burada öneri yapmak yerine tam yirmi yıl önce Yeşilova adlı gazetenin 28 Mart 1988 tarihli, 14. sayısında “ kayısı Malatya'yı öldürecek mi? Güldürecek mi?” başlığı ile yayınlanmış bir yazımızı aynen tekrar sunuyoruz. Lütfen buyurur musunuz, ayıraçtan sonraki bölüm bu yazıdır.

xxx xxx xxx



MALATYA’DA “Kayısı araştırma enstitüsü kurulmalıdır, kayısı üreticisi örgütlenmelidir, üretici maddi yönden desteklenmelidir.

Kayısı Malatya’yı Güldürecek mi? Öldürecek mi?

Malatya’mızda meyve fidanı satılan Pazaryerinde geçen yılın kasım ayı ortalarından bu yana, kışın çok soğuk ve yağışlı günleri dışında çok canlı şekilde fidan, özelikle kayısı fidan alış verişi sürüp gitmekte.

Hemen her gün binlerce kayısı fidanı pazara getiriliyor. Mevsimlik fidan satışının en az iki milyon olacağını rahatça söyleyebiliriz. Bu sadece bu yıl böyle değil. Yıllardan beri durum bu.

Bir coğrafya profesörü'nün yazdığı gibi Malatya’da kayısı kendi öz yurdundadır. Malatya kayısıları dünyanın en iyi kayısıları arasında yer almaktadır. ( bkz. Prof Ali Tanoğlu, Malatya dolaylarında coğrafi geziler. Türk Coğrafya dergisi sayı 5-6 sayfa 65, Ankara 1944 )

Bu nedenle yani çok iyi yetiştiği için Malatya’da kayısı zaten öteden beri çok sayıda kayısı var. Fidan satışının bu derece canlı ve yoğun oluşundan da anlaşacağı üzere 5-10 yıl içinde daha çok önem kazanacak.

Malatya’nın ve yöreleri'nin hangi yönüne doğru giderseniz gidiniz, yollar boyunca çok defa tel örgülerle çevrilmiş çok geniş alanları kayısı bahçesi haline getirmekte olduğunu görürüsünüz. Bu bahçeler için büyük masraflar yapılmakta, toprağa canla başla emek verilmekte, umut bağlanmaktadır.

Ancak, ister istemez akla gelen bir sorun da çıkıyor ortaya.

Kayısı Malatya’yı güldürecek mi? Öldürecek mi?

Ya güldürecek ya öldürecek.

Niçin güldürecek? Nasıl öldürecek?

Kayısı bahçeleri iyi kurulur, iyi bakılır, teknik ve bilimsel yöntemler uygulanarak çok verimli hale getirilirse.

Kayısı alıcı ülkelerin piyasalarının ön gördüğü nitelikte, temiz, az kükürtlü doğal renk ve aroması korunarak kurutulursa.

Kuru kayısının dış satışının devamlı artması için gerekli koşullar sağlanır ve önlemler alınırsa.

Hiç kuşkunuz olmasın Malatya’mızın bu özel ve güzel, asli ve asil meyvesi yüzümüzü güldürecektir.

Tüm Malatya gülecektir. Bitmez tükenmez bir hazineye kavuşmuş gibi olacağız.

Kayısı bahçelerinin ve giderek kayısı ürünün çoğalmasına, bolaşmasına karşın malın kalitesi bozulursa, kalitede üstün bir düzen tuturulamazsa bahçelerde çeşitli hastalıklar boy gösterirs, daha doğrusu şimdi varolan hastalıklar daha yoğunlaşırsa, bunlara karşı gerekli önlemler çok titiz ve gerekli şekilde alınmazsa, üretici örgütlendirilip güvenceli bir duruma getirilmezse ürünün dış piyasalara daha çok gitmesini tulmasını sağlayacak yol, yordam araştırılmazsa, kayısının etkili bir tanıtımı yapılıp bunun besin değeri tüketicilere iyice anlatılıp duyurulmazsa.

Hiç kuşkunuz olmasın kayısı, Malatya’yı öldürecek demektir. Bunca emek bunca masraf boşa gitmemiş olacaktır.

Biz yetişmiş ağaçlarla dolu kayısı bahçelerinin sökülüp ağaçların odun niyetine satıldığı, yıllarca hiç ürün alınamadığı, alınan ürünün bir gramının satılması dönemleri de biliyoruz.

Malatya'da kayısıcılığı halkın bir bakıma gelişi güzel, el yordamı ile yaptığı girişimlere bırakmak doğru olmaz. Kayısıyı bilimin ve tekniğin ışığı ve yol göstericiliği ile yetiştirip, gene o şekilde değerlendirmeliyiz. Böyle yaparsak kayısı sadece Malatya için değil, memleket ekonomisi için de çok değer taşıyan bir nitelik kazanır.

Düşünülsün ki, bu yıl Yeni Zellanda'dan, B.Almanya'ya Amerika'dan, İzlanda'ya kadar, yani dünyanın dört köşe ve bucağında tam 37 ülkeye kuru kayısı satışı yapılmıştır. Bu hemen her yıl böyledir. Kuru kayısı hemen her tarafa gider. Bu derece yaygın dış pazarı olan bir mala herhalde çok önem vermek, onun üretimine bir an önce çok artırmak gerekir. Bunun için ne yapılmalı?

Bu konuda bizim birkaç önerimiz var, sıralayalım:

1. Malatya'da kayısı araştırma enstitüsü kurulmalıdır. Biz 1969 yılından beri yazdığımız pek çok yazıda hep bunu önerdik. Allahın bir kulu çıkıpta “Enstitü gerekmez demedi”. Ancak nedense enstitüde bir türlü kurulamadı.

Şimdi burada en gür sesimizle birkere daha adeta yırtınarak haykırıyoruz,sesimizi ilgililerin, yetkililerin mutlaka duymasını istiyoruz. Malatya'da kayısı araştırma enstitüsü kurulmalıdır. Hemen kurulmalıdır.

Bu yalnız Malatya'ya hizmet değil, memleket ekonomisine de çok büyük bir katkı olacaktır.

2. Kayısı üreticisi ciddi ve etkin bir şekilde örgütlendirilmelidir.

3. Kayısı üreticisi mali ve maddi yönden desteklenmelidir. Çiftçiyi Ziraat bankası desteklediğine göre, bu bankanın Malatya ve yöresindeki kayısı üreticisine gerekli ve yeterli desteği uyum içersinde,hıslı biçimde sunabilmesi için Malatya'da Ziraat Bankası Bölge Müdürlüğü kurulmalıdır.

Kayısıya yapılan yatırım boşa gitmeyecektir. Çok verimli olacaktır. Kayısıcıya verilen kredi olmayacaktır. Bu önerilerimiz dikkate alınırsa.

Kayısı için yapılacak yatırım her ne olursa olsun konuya bilimsel yaklaşılırsa kısa sürede kat kat verimli olacaktır.

Malatya'nın toprağına güvenelim, Malatya’nın kayısısına destek olalım.

12 Şubat 2008 Salı

MALATYA Tarihi

MALATYA ADININ ASLI

Malatya, kuruluş ve isim itibariyle başlangıçtan zamanımıza kadar büyük bir değişikliğe uğramadan gelen Anadolu şehirlerinden birisidir. Kültepe vesikalarında "Melita" şeklinde görülen Malatya'dan Hitit vesikalarında "Maldia" olarak bahsedilmektedir. Asur lmparatorluk devri vesikalarında ise Meliddu, Melide, Melid, Milid, Milidia olarak geçmektedir. Urartu kaynaklarında ise Melitea denilmektedir. Malatya kelimesinin Hititçe "bal" anlamana gelen "Melid"den türediği anlaşılmaktadır. Hitit hiyeroglif kitabelerinde Malatya şehri, bir öküz başı ve ayağı ile ifade edilmektedir.[1]

Eski çağ coğrafyacılarından Strabon (M.Ö. 58- M.S. 21) Malatya'yı sürekli "Melitene" adı ile zikretmiştir. Kesin olarak yerini vermediği geniş bir alan içerisinde "Kataonia" ile Fırat Nehri arasında Kommagene sınırında Kapadokya Krallığı'nın (M.Ö. 280-212) on Valiliğinden birisi olarak gösterir. Ona göre Melitene, Sophene (takriben bugünkü Elazığ ile Fırat Nehri arasındaki bölgeyi ifade eder) nin karşısında kurulmuş bir eyalet olduğu kadar kentleri bulunmayan bir bölgenin adıdır. Strabon'a göre bu yöre; zeytin-üzüm ve meyva ağaçlarıy1a bezenmiş, Kapadokya'da bir benzeri bulunmayan tek yerdir.

Pline'ye dayanarak Malatya'nın Asur kraliçesi Semiramis tarafından "Meliten" adıyla kurulduğunu kayıt eder. Bu bilgi, daha sonraki çalışmalarda aynen doğrulanmıştır.

Gelişen Maldia-Melite ne (Malatya), Kalkomik çağdan beri iskan görmüş ve bugünkü Aslantapede 27 kültür katı bırakmıştır. Buradan 4 km. kuzeyde yer alan Battalgazi'ye M.S. 79-81 yıllarında Roma kralı Titus zamanında lejyon karargah olarak taşınmıştır. Yine şehre bu dönemde de Melitene adı verilmiştir. Artık bundan böyle bir şehir adı olarak bu isim kullanılmaya başlanacaktır. Roma şehir surları bu dönemde yapılmaya başlamıştır. Burası Roma devrinde, Hudutlarının korunması, coğrafi konumu ve jeopolitik önemi dikkate alınarak mühim bir merkez olarak muhafaza edilmekteydi. Bizans döneminde de bu değerini siyasi iktisadi bakımdan da korumuştur.[2]

Bizans-Arap mücadelesi sonucunda şehir" İslam hakimiyetine geçmiştir. (M.S. 659) Bizans kaynaklarında da Melitene şeklinde kullanılan Malatya şehir adı, Araplar tarafından, kadim şekline yakın bir imla ile "Malatiyye" adıyla anılmaya başlanacaktır. Araplar, "Sugür EI-Cezeriye "nin merkezi haline getirdikleri bu şehri aynı zamanda bölgenin en büyük ve mamur bir beldesi yapmışlardır. Abbaslerden Harun Reşit döneminde (M.S. 786-809) "EI-Avasım" adıyla oluşturulan müstakil bir idari bölgenin merkezi olma hüviyetini kazanır. Böylece Malatya, 1stanbul'a kadar uzanan Rum kazalarının hareket üssü olma özelliğini de taşır. Bu merkezin bir diğer özelliği ise Tarsus, Adana, Maraş şehirleri gibi Horasan'dan nakledilen Türkler'in önemli bir yerleşim yeri durumuna gelmiş olmasıdır. Malatya'ya çok eski zamanlardan beri çeşitli sebeplere bağlı olarak Türk yerleşiminin olduğu bilmekteyiz. Bu bölgede Türk varlığı, Arap - Bizans mücadeleleri sırasında ortaya çıkmıştır. Türkler, bu güzel ve önemli beldenin adını değiştirmeyerek Araplardan aldıkları Malatya şekliyle günümüze taşımışlardır. 11. yüzyıl başlarından itibaren Anadolu bir Türk yurdu haline gelmeye başlamıştır. Bu bölge de Türk-Bizans mücadelelerinin odaklaştığı şehirlerden biri olmuştur. 1056-1101 yılları arasında birkaç defa el değiştirmiştir. 1101 yılında Danişmenli Melik Muhammed Gazi'nin hakimiyetine geçen Malatya, bir daha kayıp edilmemek üzere Türk Beldesi haline getirilmiştir. Selçuklular döneminde "Vilayet-i Malatya" olarak anılan şehir, bir üstünlük ve asalet ifadesi olarak "Daru'r-Rifa" (Saadet, mutluluk yeri) olarak anılmıştır.

Memlüklü devleti kaynaklarında, DulkadirIiler ve diğer Türkmenlerle meskun olan Malatya ve havalisi için "İklim AI-Ozaria (Üzeyir Ülkesi) lakabı kullanılmıştır.

Osmanlılar döneminde aynı adla anılan şehirde , daha önce belirtildiği gibi, 1838 yılında Osmanlı ordusu ikamet ederek kışlamıştır. Yöre insanı Aspuzu bağları olarak bilinen yazlığa göç etmiş, orada yerleşerek bugünkü şehir oluşmuştur. Malatya, günümüze modern bir yapılanma ile gelirken asıl tarih çekirdeğini oluşturan Battalgazi (Eski Malatya), yöre insanının deyimi ile "Aşağı Şeher”, bugün turistik bir ilçe olarak varlığını sürdürmektedir. Bu bilgiler ışığında Malatya, isim olarak fazla bir değişikliğe uğramadan günümüze kadar gelmiştir.

Kayseri Tarihi

Kayseri Tarihi

İLK DEVİRLER

Kayseri çevresindeki en eski yerleşim alanı , şehrin 20 km kuzey doğusunda bulunan Kaniş Höyüğüdür. M.Ö. 2800 tarihinden Hellenistik Çağa kadar önemini koruyan merkezde, eski Tunç Devri, Asur Ticaret Kolonileri ve Hitit Çağları’ na ait bir çok belge bulunmuştur.

Hititler’ den sonra bölge Frig hakimiyetine geçmiş, daha ziyade Kızılırmak havzasında egemen olan frigler zamanında mazaka ön plana çıkmıştır. M.Ö 676 tarihinde Anadolu’ ya gelen Kimmerler ‘ in Kaniş ve Mazaka’ yı tahrip ederek, Frig hakimiyetine son verdikleri tarihi kaynaklarda belirtilmektedir.

Kaniş’ in önemini kaybetmesinden sonra, bölgenin kutsal dağı kabul edilen Argaios ‘ un ( Erciyes ) kuzey eteğindeki Mazaka ön plana çıkmıştır. Kimmerler’ in Asur ve Lidyalılar tarafından Anadolu’ dan atılmaları ile Mazaka , Lidya ve Med hakimiyetine girmiş ve devrin önemli ticaret merkezi olmuştur.

M.Ö 590 yılında Pers Kralı Kyros’ un Lidya Kralı Krisos ‘ u yenmesi ile bütün Anadolu ile birlikte Mazaka da Pers hakimiyetine girmiştir. İran ‘ dan bölgeye göç eden halk, kendi ülkelerine benzettikleri Argaios ( Erciyes ) ve çevresine yerleşmişlerdir.

KAPPADOKİA KRALLIĞI

M.Ö 332 yıllarında Ariarathes I , ilk Kappadokia Kralı olarak bağımsızlığını ilan etmiştir. M.S 17 tarihine kadar 349 sene hüküm süren bu krallığın başkenti Mazaka iken, Ariarathes V zamanında şehrin adı Eusebia olarak değiştirilmiştir. M.Ö 8 yılı içinde tekrar bir değişiklik yapılarak , Roma İmparatoru Ceasar ‘ ın adına izafeten CEASAREA ismi verilmiştir. O günden beri, 2000 senedir Kayseri ismi ile anılmaktadır.

ROMA DÖNEMİ

M.S 193-211 tarihleri arasında şehir stadyumu yapılmış ve önemli Roma şehirlerinde olduğu gibi bir çok yarışmaların merkezi olmuştur. Şehir surları ise , Roma İmparatoru Gordianus III zamanında ( M.S 241 ) yıllarında yaptırılmıştır. Dördüncü yüzyılın başlarında halk tamamen Hıristiyanlaşmış ve Kayseri bu dinin ilmi merkezi haline gelmiştir.

Roma İmparatorluğunun Doğu ve Batı olarak ikiye bölünmesi ile , Kayseri doğuda kaldığı için Bizans Şehri olmuştur. Bizans zamanında Arap ve İran ordularının yaptığı İstanbul seferleri sırasında Kayseri defalarca işgal edilmiştir.

KAYSERİ ‘ NİN TÜRKLEŞMESİ

Büyük Selçuklu Sultanı Alparslan ‘ ın 1071 tarihinde Malazgirt’ te Bizans ordularını yenmesiyle Anadolu kapıları Türklere açıldı. Bu tarihten 15 sene sonra , 1085 yıllarında Kayseri’ yi artık bir Türk ve Müslüman şehri olarak görmekteyiz. Müslüman Türklerin hakimiyetinde Kayseri’ nin eski halkı olan Rum ve Ermeniler’ in birer mahallede toplandıkları , Çarşı, Pazar ve ticarette yavaş yavaş hakimiyetlerini kaybettikleri görülmüştür.

Şehir, süratle yapılan Camii, Han, Medrese , Hamam ve Çeşmelerle kısa bir sürede tam bir İslam Şehri kimliği kazanmıştır. Bir müddet Danişmendliler’ e merkez olan Kayseri özellikle Selçuklu Sultanı Uluğ Keykubad ( 1. Alaeddin Keykubad ) zamanında Türkiye Selçuklu Devletinin Konya ve Sivas ‘ la beraber üç başşehrinden birisi olmuştur. Danişmendi ve Selçuklu yönetimleri zamanında yapılan görkemli yapıların en önemlileri olarak; Camii Kebir , Güllük Camii ve Hamamı , Hunat Külliyesi , Şifaiye – Gıyasiye Medresesi , Hacı Kılıç Külliyesi, Lala Muhlisiddin Camisi, Sahabiye Medresesi, Kale Surları ve Yoğunburç sayılabilir.

MOĞOL HAKİMİYETİ

Selçuklu ordusunun 1243 tarihinde yapılan Kösedağ Meydan Savaşı ile Moğol ordusuna yenilmesi , Türk tarihinde bir dönüm noktası olmuş ve artık Anadolu’ da Moğol hakimiyeti başlamıştır. Gönderdikleri Valilerle Anadolu ‘ yu denetleyen Moğollar , 150 sene müddetle Kayseri ve Anadolu’ nun bütün maddi ve manevi kaynaklarını yağmalamışlardır. Moğol sömürüsü altında ezilen Selçuklu Devleti , bütün gücünü kaybetmiş ve II. Mesud ‘ dan sonra dağılarak, yerini beyliklere bırakmıştır. ( 1308 )

OSMANLI DÖNEMİ

Fatih Sultan Mehmet zamanında , Gedik Ahmet Paşa tarafından Karamanoğulları Beyliği’ ne son verilerek, Karaman, Konya ve Kayseri Bölgeleri Osmanlı toprağına katıldı. ( 1474 ) Kayseri 1476 ‘ dan itibaren Karaman eyaletine bağlı bir sancak merkezi oldu. 1839 tarihinde Bozok Eyaletinde, 1867 tarihinde de bağımsız sancak merkezi olarak Osmanlı idari taksimatında yerini aldı.

YAKIN DÖNEM

Cumhuriyet Döneminde 1924 tarihinde yapılan yeni anayasa ile vilayet yapıldı. Bilinen en eski dönemlerinden beri ticaret merkezi olan Kayseri’ de devletin öncülüğünde sanayileşme başlatıldı. Sırayla Sümerbank Dokuma Fabrikası, Tayyare Fabrikası, Anatamir Bakım Fabrikası, Askeri Dikim Evi kuruldu. 1950 ‘ den sonra Kayserili ticaretten sağladığı tasarruflarını sanayiye dönüştürmeye başladı. Bugün Kayseri , ortalama büyüklükte bir ticaret ve sanayii şehridir. Güçlenen Üniversitesi ile giderek bir kültür merkezi haline gelerek, eski ününü yakalama yolundadır.

Kral Kersopleptes ve Heraion Teichos

Uygarlığın Kökleri Trakya'da: Kral Kersopleptes ve Heraion Teichos

1998 yılında Tekirdağ-İstanbul yolunun 12. kilometresinde yol kenarındaki Harekettepe Tümülüsü'nün bulunduğu Heraion Teichos liman kentinde 2000 yılında başlatılan kazı çalışmaları sürüyor. Mimar Sinan Üniversitesi Arkeoloji Ana Bilim Dalı ve Tekirdağ Müzesi'nin birlikte yaptığı kazılar sonucu, zamanının önemli bir liman şehri olan Heraion Teichos'un, bir bölümü ile kuzey kapısı bulundu. Ayrıca, o döneme ait nadide figürlü seramikler, bol miktarda tanrıça figürleri ile bronz Trakya sikkeleri de ele geçirildi.

Yarımadada 3000 yıl süren köy ekonomisi modeli Avrupa kıtasına yayıldı. Avrupa'yı bugüne taşıyan temellerin, binlerce yıl önce Trakya Yarımadası'nda atıldığı belirlendi. Trakya'da kısıtlı olanaklarla yürütülen ve bilim çevrelerince -geç kalmış- olarak nitelenen çalışmalar, uygarlık tarihi açısından çok önemli bulguları gün ışığına çıkarıyor.

Avrupa ile Asya arasında köprü olan Trakya Yarımadası'nda insan yerleşiminin başlangıcı MÖ 6200 yıllarına dayanıyor. Bölgede tarıma dayalı köy ekonomisiyle yaşayan toplulukların Anadolu'dan buraya geldikleri bilinmektedir. Trakya'da 3000 yıl süren tarıma dayalı köy ekonomisi modeli, tüm Avrupa kıtasının uygarlık temelini oluşturan sosyo-ekonomik modeldir. MÖ 5500'lü yıllardan itibaren söz konusu modelin Avrupa kıtasının bütününe yayılmaya başladığı, 1993 yılında tamamlanan Enez Hocaçeşme kazısı sonucunda bölgedeki ilk tarım toplumunun izi bulunduktan, MÖ 6200'lere ait bu topluluğun yerel koşullara uyum sağlamış ve tarımı sürdüren bir hali de, halen sürdürülen Kırklareli'nin Aşağıpınar bölgesindeki kazılarda ortaya çıkarılmıştır. İşte bu bölge Anadolu kültürünün, Avrupa uygarlığının temellerini attığı ve Avrupa kıtasına açıldığı yerdir.

Trakya'ya adını veren uygarlığı kuran Traklar'ın yarımada tarihinin en önemli uygarlıklarından biri olduğu, Heredotos, Strabon gibi antikçağ yazarlarının yapıtlarında beyaz tenli, sarışın olarak tanımlanan Traklar'ın, Balkan kökenli oldukları düşünülmektedir.

Trak uygarlığının Helenistik dönemin başlarında Yunan kültürü ile karıştığı ve MÖ 1. yüzyılda tarih sahnesinden çekildiği, tüm yarımadaya ad vermeyi başaran Traklar'ın kurdukları şehirlere verdikleri isimlerin bugün de yaşamayı sürdürdüğü bilinmektedir.

Tekirdağ'a 18 kilometre mesafede bulunan Karaevlialtı mevkiinde sürdürülen kazılarda -Heraion Teichos- (Hera'nın Surları) adlı Trak şehrinin MÖ 5. yüzyıla ait surları açığa çıkarılmıştır.

Türkiye'deki arkeoloji çalışmaları yakın zamana kadar Batı Anadolu, yani Hellen Kültürü merkezliydi. Trakya'ya yıllarca barbaristan gözüyle bakılmış, 1936'da Atatürk'ün yönlendirmeleriyle kazılar başlamış, ama o çabalar da İkinci Dünya Savaşı nedeniyle durmuştur. Savaş sonrasında askeri yasaklı bölge olarak sınırlandırılmış ve arkeoloji çalışmalarının yapılması bir şekilde engellenmiştir. Tabii bu aldırmazlıkta Anadolu'daki geç döneme ait büyük anıtsal mimarilerin Trakya'da olmaması, Efes, Bergama gibi görsel çekiciliği olan yapıların bulunmaması ve Türkiye'deki arkeologların sayısının sınırlılığı da etkili olmustur.
Traklar büyük yapılar yapmamışlar. Büyük Bergama Sunağı yok ortada. Ama, bu onların uygarlık tarihine bir şey katmadıkları anlamına gelmiyor. Gerek Anadolu'nun, gerekse Balkanlar'ın kültürel oluşumuna büyük katkıları var.
Traklar'ın MÖ 2. binlere inen tarihleri olduğu bilinmektedir. Ama Traklar üzerine Avrupa'daki çalışmalar da tam olarak sonuçlanmış değil. Anadolu'da ise hemen hemen hiç çalışma yok. Son yıllarda biraz da tesadüfen ele geçen buluntular yavaş yavaş Trak tarihi araştırmasına doğru yönlendiriyor. Türk arkeologlarınca Traklar'ın MÖ 2000'lerde var olduğu, 1200'lerde ise bir kolunun Anadolu'ya göç ettiği bilinmekte. Hatta Frigler de Balkanlar'dan Anadolu'ya gelen bir halk. Bu Frigler'in eski adı Brigler'dir. Ama bunların MÖ 1200'lerde Anadolu'ya, hatta Orta Anadolu'ya kadar geldikleri bilinmekte de nerelere kadar yayıldıkları ve yerleştikleri çok iyi bilinmemektedir.

Bu höyük şeklindeki yerleşim MÖ 3. binlere kadar inen buluntu parçası verdi şimdiye kadar, ama yerleşim tabakalarına inilmesi gerekiyor ki Balkan kökenli halkların Anadolu'da ne zaman yerleştikleri ortaya çıkarılabilsin.
Kral Kersepleptes'in mezarı 1998 yılında Tekirdağ-İstanbul yolunun 12. kilometresinde yol kenarındaki Harekettepe Tümülüsü'nde ortaya çıkarıldı. Mezar sayesinde Trakya Odyris Krallığı'na ait önemli bir liman sehri olan Heraion Teichos da gün yüzüne çıktı. Kral mezarında bulunan, kraliyet çelengi, rahiplik çelengi, elbiseleri ve diğer buluntular ile kafatası ve kemikler üzerindeki incelemeler, tıp tarihi yazarı ve etlendirme uzmanı Prof. Dr. Ilter Uzel ile Doç. Dr. Osman Bengi tarafından yapıldı.

İpsala'da yaşadığı belirlenen Kral Kersepleptes'in, Makedon baskısı ile Heraion Teichos şehrine yerleştiği ve MÖ 351 yılında Makedon Kralı 2. Philip'in şehri ele geçirmesiyle, bölgenin Makedon egemenliğine girdiği bilinmektedir. Kral Kersepleptes savaş sonrası 10 yıl daha yaşamış ve MÖ 341 yılında Harekettepe Tümülüsü'nde bulunulan yere gömülmüştür.

Heraion Teichos'da 2000 yılından itibaren yapılan kurtarma neticesinde Akropol Surları'nın bir kısmı ve Kuzey Kapısı ortaya çıkarılmış böylelikle sit alanı genişletilmiştir. Kazı çalışmalarından önce yapılan yüzey araştırmaları sonucu, MÖ 4. ve 3. yüzyıllara ait çanak çömlek parçaları bulunmuştur. Toplam 218 sikkenin bulunduğu şehirde en ilginç tespit ise, Akropol'de yer alan, Traklar'ın son zamanlarına ait bir kült ve şifa merkezidir.

Şafak ŞALLI
30 Aralık 2003 Salı

3 Ocak 2008 Perşembe

Düden Şelalesi

Düden Şelalesi

Antalya'ya yaklaşık 7 km Varsak Belediyesi'ne 1 Km mesafede cennetten akan bir doğa harikasıdır. Düden Şelalesi Antalya'nın en güzel şelalelerinden biridir.

Dünyanın dörtbir yerinden Düden Şelalesini görmek için turistler akın akın Antalya'ya gelmektedir. Şelalede birde mağara vardır.Bu mağara şelaleyi daha güzel yapıyor.Düden Şelalesi 10 Km sonra başka bir güzelliği daha Lara'dan Akdenize dökülerek bir kez daha insalara güzelliğini göstermektedir.

Düden Şelalesi'nin suyunun geçtiği her yerede hayat vermektedir... Ama değişen dünya şartları ve küresel ısınmanın yaptığı etkilerle düden şelalesinin güzelliği ve cazibesini kaybetmektedir. bu durum türkiye'nin önemli turistik yerlerini kaybetmesi demektir.

Manavgat Şelalesi


Antalya'nın Manavgat ilçesinde Manavgat Çayı üzerinde bulunan ünlü bir şelaledir.

Antalya'ya 80 km mesafededir. Manavgat ilçesinin 3 km kuzeyinde bulunan ve adını bu ilçeden alan şelale, ırmak sularının 4-5 m'lik bir falezden düşmesiyle meydana gelir. Az bir yükseklikten dökülmesine rağmen geniş bir alan üzerinde gürül gürül akışı görülmeye değer bir manzara oluşturur. Ayrıca Manavgat Irmağı1 m besleyen kaynaklardan en büyüğü olan karstik Dumanlı kaynağı, sol kıyıdaki dik bir kayanın yüzünde bulunan küçük mağaralardan fışkırarak çıkar. Duman ve köpük halinde 15 m kadar yükselir ve ırmağa karışır.

Kent gürültüsünden uzaklaşıp doğa ile başbaşa kalmak isteyenler için şelalenin çevresinde uygun piknik alanları vardır. Ayrıca çevredeki lokantalar, taze balık yeme imkanını sunarlar. Ulaşım, Manavgat'tan kalkan minibüslerle sağlanır.Lükse kaçmak istiyosanız jipleride tercih edebilirsiniz.(BMW de olabilir.)