27 Kasım 2007 Salı

MERSİN'İN DOĞAL GÜZELLİKLERİ

MERSİN'İN DOĞAL GÜZELLİKLERİ

KADINCIK VADİSİ - GÖLETİ

Kadıncık Vadisindeki Kadıncık Suyu üzerine inşa edilmiş olan hidroelektrik santralına ait baraj gövdesinin yukarısında oluşan çok güzel bir baraj gölüdür.

Kadıncık Baraj gölüne Tarsus-Çamlıyayla yolu ile gidilebildiği gibi Tarsus-Pozantı otoyolunun Çamalan mevkiinden Çamlıyaylaya giden asfalt yollarla gidilebilir.Tarsus'a uzaklığı yaklaşık 75 km. civarındadır.

Kadıncık suyu yaz kış bolca akan temiz ve soğuk pırıl pırıl bir sudur.Kadıncık baraj gölünün suyu alışılmışın dışında mavi değil zümrüt gibi yemyeşildir.Göletin üzerinden Çamlıyayla-Pozantı yolunu bağlayan uzun ve gayet güzel manzarası olan bir köprü bulunur.Barajın her iki kıyısında balık,tavuk ve et lokantaları bulunmaktadır.Bu lokantaların hepsinde gölün suyu üzerine çıkma şeklinde inşa edilerek oluşturulmuş çardakları mevcuttur.Çardaklarda, suyun üzerinde oturup, etraftaki yemyeşil ormanlar, yemyeşil göl hayranlıkla izlenebilir. Lokantalarda oturmak istemeyenler ise gölün etrafındaki çam ormanları içinde oturup, gölün ve çevresinin güzelliğini izleyerek piknik yapabiliyorlar. Gölün tam orta yerindeki köprünün üzerinden hem göleti, baraj gövdesini, hem de gölü besleyen Kadıncık Vadisinin yukarı kısımlarını izleyebilirsiniz.

Baraj gölünün etrafındaki söğüt ve çınar ağaçları dallarını gölün suyuna doğru öylesine uzatmışlar ki,su ve orman adeta ayrılmaz bir biçimde bütünleşmiştir.

Baraj gölünden kuzey batıya doğru Kadıncık suyunu izleyerek ilerlerseniz, göl bittikten sonra kadıncık suyunun ormanlar içinde şırıl şırıl kıvrımlarla akışını seyretmek ayrı bir keyif. Bu arada alabalık üretme istasyonu havuzlarında değişik yaşta ve büyüklükte alabalıklar yetiştiriliyor.

KARAEKŞİ MESİRE SAHASI
Mut İlçesi sınırları içerisinde bulunan Karaekşi Mesire ve Piknik yeri, Çınar ağaçlarıyla kaplı bir mekan. Çınar ağaçlarının,
tepe kısımlarının birleşmesiyle yere güneş geçmesini engelleyecek şekilde kapalı bir mekan oluşturması, çınar ağaçlarının burayı dallarıyla koruma altına almış izlenimi veriyor. Karekşi piknik yerinde birbirini izleyen 8-10 kadar alabalık üretme havuzları da var. Bu havuzlardaki alabalıklar değişik yaş, boy ve ağırlıkta görebilirsiniz. Alabalıkların dans etmelerini, yemlerini yemelerini, çılgınca gezinişlerini görebilirsiniz. İsterseniz yemek olarak da tabağınızda tercih edebilirsiniz. Piknik yerinde oturmak için bol miktarda piknik masası var. Sık sık yapılmış ocak yerleri var. Burada ister alabalık alıp pişirin ister kebabınızı yapın. Yemyeşil olan bu güzel mekanda, suyun şırıltısı, havanın temizliği, kuşların cıvıltısı ile dinlenebilirsiniz.

Karekşi, Mut ilçesinin doğusunda tepeler ve ağaçlandırılarak oluşturulmuş ormanlık saha içinde bir piknik ve mesire yeri. Burada piknik yapmakla birlikte bol oksijen ortamında spor amaçlı yürüyüş de yapılabilir. Karekşi gerçekten emsali zor bulunan bir ormanlık sahamız.

PAPAZIN BAHÇESİ
Çamlıyayla-Tarsus asfaltı üzerinde Çamlıyayla'ya 7 km mesafede bulunan Fakılar yol çatından doğuya dönülürse, sizi Papazın Bahçesine götüren yola girmiş olursunuz. Fakılar yol ayrımından yaklaşık 15 km kadar, önce asfalt, sonrasında ise düzgün bir stabilize şase yolla bu güzel yere varılabilir.Yolun tamamı çok güzel görülen kızılçam ormanları içinden geçer. Birkaç kilometre sonra kıvrım kıvrım virajlı ve rampa inişli bir yolla Kadıncık Vadisine inmeye başlayınca araçtan inilip sarp, dik haşmetli kızıl kayalıklı yüce dağları vadinin karşı yamaçlarında ilgi ile izlenebilir.Biraz daha inince vadinin tabanında akan Kadıncık suyunun önce sesini, sonra kendisini görürsünüz. Su ormanlık bu sarp vadi içinde yemyeşil ve köpük köpük akmakta. Hemen düşünüyoruz;burada kanolarla veya botlarla rafting yapılabilir mi?

Kıvrımlı ormanlık yolla sonunda bu güzelim, tertemiz Kadıncık suyuna iniyoruz. Kadıncık suyu diyoruz ama bu su,vadinin tabanında akan çok güzel bir dere.

Kadıncık suyu Çamlıyayla, Tarsus ilçesi ile Yenice Beldesi ve Mersin'in içme suyunun bir kısmını sağlıyor.

Derenin kenarında, etrafı çok dik arazide yetişmiş ormanları ve dere kenarında çoğunluğu çınar olan, çok değişik ağaç ve ağaççıkları, suyla birlikte erguvanların eflatun renginde açmış çiçekleri, çeşitli şifalı otlar görülebilir. Dereyi dikkatle izlediğinizde taşların ve kayaların arasında pırıl pırıl yanıp sönen ışık gibi, balıklar zevkle izlenebilir.

Dere tabanını izleyen yolla sunuda pazın bahçesine ulaşılır.Doğa ancak bu kadar güzel, bu kadar harika olabilir.Yukarıda gökyüzü, iki tarafta dik ve yeşil renkli ormanlık dağlar, arasında pırıl pırıl bir dere ve derenin batı kenarında her yandan akan sular arasında yüzyıllar görmüş, şahane ağaçlar. Papazın bahçesini fotoğraflardan izlemek, anlatmak yetersiz kalır. Görmek gerek, orayı yaşamak gerekir.Yolun kenarında geniş ve dümdüz adeta halıya dönüşmüş yemyeşil bir çim alan. Bu çim alanda piknik masaları, çeşmeler, ocakları mevcut. Çim alanın arka ve üst tarafında ise yeşil gölgeleri uzayan dev ağaçlar. Ağaçların arasında yamaçlardan sular akıyor. Yaklaşık yüz metre genişlikte her kütüğün, her ağacın, her kayanın yanından, üstünden, altından köpük köpük, pırıl pırıl sular akıyor.Bu yeşillik içinde suların geniş bir alanda oluşturduğu renk renk yosunları izlemek daha da farklı bir zevk veriyor

Ağaçların güneş ışığını sızdırmadığı bu yerlerde sular arasına yerleştirilmiş, piknik masaları var. Suların içinde, koyu gölgede, su şırıltıları arasında bu masalarda oturur, isterseniz otururken ayaklarınızı suya uzatabilirsiniz.

Sular ağaçların altından ve arasından akarken bir çok mini şelaleler oluşuyor. Papazın bahçesinin giriş bölümünde ise alabalık havuzlarında alabalık mevcut.

Tabiatın bu güzel ve muhteşem güzellikteki köşesi görülmeye değer.

YERKÖPRÜ ŞELALESİ
Mut-Gülnar, Ermenek üçgeninde yer alan, bir doğa harikası olan Yerköprü Şelalesi, Mut-Ermenek güzergahından 5 Km. kadar gidildikten sonra şelaleye gelinir.Burasının adı her ne kadar yerköprü şelalesi olsa da burası saklı bir cennet. En etkili yerlerden biri olan köprü görevini gören mağaranın gezende barajından gelen su ile beslenmesi ve kayanın dibinden yani gözden çıkan suyun birleşme yerindeki hareketlilik, serinlik, suyun nağmeleri,suyun yüksekten düşmesi sonucu oluşan gök kuşağı görüntülerini ve yeşilin her tonunu şelalede görebilirsiniz. Şelaleden sarkıt şeklindeki yosunların üzerinden akan suyun bazı yerlerde çok bazı yerlerde damlalar halindeki düşmesi çok farklı bir görünümü ortaya çıkararak şaşırtıyor insanı. Suyun düştüğü yerdeki suyun maviliği, şelalenin yeşilliği, dik yamaçlardaki çam ağaçları sudaki balıkların oradan oraya hiç durmadan gezinmeleri farklı bir dünyadaymışsınız gibi sizi mutlu ediyor. Bütün olumsuz düşüncelerinizi bir kenara bırakıp sadece ve sadece yerköprü şelalesinde olmanın ve seyretmenin tadını çıkartıyorsunuz.

Şelalenin kenarından mağaraya doğru baktığınız da O dumanlı görüntünün gerisinde 200 metre uzunlukta 5-10 metre genişlikteki tabanı göl olan bir mağara uzanıyor. Mağarada suyun mavi ve yeşil tonlarda olması, mağaranın tavanındaki sarkıtlardan damlayan suyun görüntüsü ve serinlik muhteşem.

ÇAKIT VADİSİ
Çakıt Vadisi coğrafi olarak,Gülek boğazından geçen Adana-Pozantı otoyolunun ortalama on kilometre kadar doğusunda Torosların geçit vererek Çukurova'ya bağlandığı bir vadidir. Adana-Pozantı demiryolu da bu vadiden geçer.
Çakıt vadisine Pozantı'dan Belemedik'e giden ham yoldan girilerek 15 km vadide gidildikten sonra Tarsus'un Kuşçular köyüne giden yolla Adana-Ankara yoluna Dörtler mevkiinden geçilir. Almanlar tarafından 1900-1909 yılları arasında inşa edilen demiryoluna ait tüneller ve bu tünellerin inşası için yapılan şantiyelerin kalıntıları bugün hala ayakta görülmektedir. Vadi boyunca hemen hemen demiryolunu hiç göremiyoruz. Demiryolu tamamen tüneller içinden geçmektedir. Çakıt vadisi, Belemedik köyünden itibaren yaklaşık 15 km erişilmez çok güç olan dağların arasındadır. Vadi dağ keçilerinin (halk deyimiyle geyiklerin) bulunduğu, sarp, egzotik, haşmetli, yalçın kayaların bulunduğu dağlarla çevrili. Arazinin sarplığı ve vahşi doğa insanı korkutuyor. Dağlarda yankılanan suyun sesi ise haz ve mutluluk veren bir tonda adeta bi r melodi. Yüksekten baktığınızda vadinin tabanından akan Çakıt suyu ince bir ip gibi. Yol öylesine dar ve dik. Arazili aracımızla yavaş yavaş ve dikkatle ilerleyebiliyoruz. Bazı yerlerde kayalar açılan kısa tünellerden geçen yolla ilerleyebiliyoruz.

Tünellerin inşasında Almanların birkaç yerde yaptığı şantiye kalıntılarını görüyoruz. Elektrik binaları, mutfakları, su sarnıç ve depoları,hastaneleri ve idare binaları, fırınları vs. 1900'lü yıllarda inşa edilmiş çok katlı şantiye binalarını hayranlıkla seyrediyoruz. Burada Almanlar 47 elemanını kaybetmiş, ölen Almanlar için ise Adana-Pozantı yolunun Çamalan mevkiinde Alman mezarlığı yapılmıştır. Mezarlıkta ölen Almanların isimleri tek tek yazıyor.

Düşünüyoruz;bugün güçlükle ilerlediğimiz bu vadinin kenar yamaçlarına bu binalar ve bu tüneller nasıl yapılmış. Acaba 47 Alman öldüyse, ne kadar Türk işçisi kazada hayatlarını yitirmiştir. Tünelin birisine yandan geniş bir giriş açılmış. Önünde su akıyor. Bu arada trenin sesini duyuluyor. Tren büyük bir gürültüyle geçiyor tünelin içinden.Karşı dağlarda dakikalar süren yankıları.

Bu dik yalçın dağlar insanı korkutuyor ama duyduğunuz heyecan bir başka.

Çakıt vadisi yemyeşil ama ulaşılmayacak dik kayalarda bu yeşil örtü. Bakıyoruz, mavi gökyüzü, dik ve muhteşem güzellikte dağlar, yeşil bir su ve biz. Burada bir tarih yatıyor adeta. Sağlıklı olmayan kişilerin derin vadiye kenardan bakmaları çok zor. Başınız dönüyor.

Gerçek bir dağcılık sporu yapılacak bir yer buralar. Güzellik, heyecan, bozulmamış doğa, tertemiz sular, devamlı esen bir rüzgar.

Çakıt'ın bu bölümleri gerçekten görülmeye değer.

ILISU ŞELALESİ

Mut-Ermenek asfaltından 25 km kadar gittikten sonra sol tarafta çam ormanları arasındaki Gezende Barajı vardır. devamında Gezende köyüne gelinir. Gezende köyü baraj manzaralı bir köy. Köyde tarihi kalıntıları kaya mezarlarını görmek mümkün. Ilısu Köyünden 5 km kadar uzakta bulunan Ilısu Şelalesi kayalık dağın ,suyun gücü karşısında ikiye ayrılmak zorunda kaldığı ve mükemmel bir görüntü sergiliyor. Çam ormanlarının içindeki orman yolundan arabayla şelaleye doğru inmeye başlayınca Sağlı, sollu yemyeşil, bol oksijenli çam ağaçlarıyla dolu.Ağustos böceklerinin çaldıkları sazların seslerini duyarsınız. Şellaleye geldiğniizde yaklaşık on katlı bir binanın yüksekliği kadar mesafeden, büyük bir gürültüyle akan şelaleyi. anlatmak zor, görmek, yaşamak gerek bu güzelliği. Yüz metrelik blok kaya su tarafından oyulmuş, hayır;dimdik dört metrelik bir yarık şeklinde aşındırılmış.Çok bol akan su geldiği yerden ,birden bu kaya yarığına sıkışınca,büyük bir tazyikle aşağı doğru fırlayarak , coşarak akıyor,çağlıyor.

Şelaleden akan su,dar çıkış yerinden aşağıya doğru indikçe genişleyerek,savrularak,yayılarak akıyor.Akarken de renkler oluşuyor.Gökkuşağını izlediğimiz gibi suyun açık mavi ve beyaz renklerden oluşan akışı.Su yere varmasına 4-5 metre kala iyice zerrelere ayrılıyor,düştüğü noktada geniş bir su buharı oluşuyor.Köpükler,suyun buharı, gökkuşağı renkleri, etraf yeşil çam ormanı,şelaleden sonra oluşan kireçli açık mavi renkte akan bir dere.Güzel doğa gözümüze renk zenginliğini, su ve ormanın müşterek koordinesi ile sunuyor.

MURATSOFU ORMANLARI
Muratsofu Ormanları çok farklı doğal güzelliği olan ormanlardandır.

Erdemli-Mersin Karayolundaki Elvanlı Beldesinden kuzeye doğru gidilerek Küçükfındık yaylasına gelindiğinde. Buradan yola devamla yemyeşil ormanlar içinde gözümüze Muratsofu Türbesi ilişiyor. Kutsal bir kişi olan Muratsofu'nun türbesi Kültür Bakanlığı tarafından tel örgüyle çevrilmiş, durumda. Bu türbede ibadet ediliyor, dilekte bulunuluyor, orada piknik de yapılabiliyor. Türbenin 100 metre kadar yakınında Erdemli Orman İşletme Müdürlüğüne ait Yangın Kulesi mevcut. Kuleden bakıldığında muhteşem kızılçam ormanlarını görmek mümkün. Elvanlı'dan itibaren 25 km. kadar geldiğimizi fark ettiğimizde Muratsofu Ormanlarının harika görüntüsüyle karşılaşırsınız.

Orman kenarından pırıl pırıl bir su akıyor.Etraf kır çiçekleriyle dolu. Leyleklerin su içmek için de konakladıkları nefis bir güzellik var burada. Birkaç kilometre daha ilerleyip ormanın içine giriyoruz.Bu orman en çok tercih edilen orman türü olan karışık türde ağaçlardan oluşan, karışık bir orman. Ormanda sedir, karaçam, kızılçam, meşe, göknar, çınar, ardıç gibi ağaçları hep birarada görülüyor.

Orman içinde kayalar çok özel ve görkemli bir görünüm arzediyor. Delikkaya denilen kayaya çıkıyoruz ki bu kaya gerçekten çok estetik bir görünüşte som kayaların üzerinde doğal olarak yetişmiş sedir ağaçlarını hayranlıkla izlenir. Delikkaya Rüzgar erozyonu ile binlerce yılda çeşitli şekiller almış. Burada bu doğal güzelliği izleyerek piknik yapmak gerçekten çok özel bir keyif.

Yer yer ağaçların altında rahatlıkla oturup,uzanabileceğimiz yemyeşil çimler,içinde çiçeklerle adeta bir doğa bahçesindesiniz. Piknik yaparken ormanın içine doğru yürüyüş yapabilir, bol oksijen depolayabilirsiniz.

Muratsofu gerçekten doğanın cömertçe güzelliğini sergilediği nefis bir yer.

SOĞUKSU MEVKİİ
Aydıncık'tan Bozyazı yönüne giderken, Aydıncık ilçesini geçtikten 5 km. sonra, denizin küçük bir koy oluşturduğu yerde Soğuksu adındaki akarsu denize kavuşmaktadır.Gözü yakın ve gerçekten de soğuk olan suyu, ismiyle uyuşmaktadır. Devlet Karayolu kenarında bulunan bu mevkii suyu ile yemyeşil ağaçları ve denizi ile gerçekten çok güzel bir köşe.

Bu güzelim akarsuyun denize kavuştuğu yerden yaklaşık 1km. kadar denizin içinde dubalarla sabitlenmiş su dolum tesislerini görüyoruz. Hem asfaltın kenarında bulunan kurumdan bilgi edinmek için soruyor ve öğreniyoruz ki,denizin içindeki tesislerden geniş yüzer balonlarla Kıbrıs'a su nakledilmektedir. Borularla kıyıdan,denizin altından götürülen su,burada binlerce metreküp su alabilen balonlara dolduruluyor,bu balonlar römorkörlerle çekilerek Girne'ye götürülmektedir.

Soğuksu da oluşturulan bir küçük bendin arkasında biriken su köpük köpük olmuş bembeyaz şelaleler oluşturmaktadır.Bu şelalelerin ve suyun çevresinde geniş gölgeli büyük ağaçları görüyoruz.Ağaçların altında oturuyor suyun gürül gürül akışını hayranlıkla izliyoruz.Su o kadar temiz,o kadar berrak ve öylesine de bol akıyor.Çevresine insanı serinleten çok hoş bir serinlik veriyor.

Yol kenarında ve suya hakim yerlerde lokantalar bulunuyor.Buradaki bu lokantalarda karnınızı doyuracağınız gibi su kenarındaki serin ve koyu gölgeli yeşille birlikte hem denizi,hem akarsuyu zevkle izleyerek piknik de yapabilirsiniz. Canınız çektiğinde bu suda veya deniz kıyısında denize girebilirsiniz. Hem tatlı suda, hem deniz suyunda yüzebilir ve serinleyebilirsiniz. Suyun geldiği yöndeki dağ kayalık bir arazi yapısında ama çıplak değil,üzerinde yeşil orman örtüsü bulunuyor.

Soğuksu da pırıl pırıl akan bir dere , köpük köpük şelale, çevrede yeşil ormanlar ve bunlarla bütünleşen güzelim mavi deniz. Burada beyaz, yeşil, mavi bir arada.

Buranın denizi çok temiz. Hiçbir atık maddenin bulunmadığı, sıhhatli, temiz, berrak bir deniz.

Soğuksuyun oluşturduğu şelalenin batısında tarihten kalma taş köprü ve eserleri de görebilirsiniz.

DİKENLİOLUK ORMANLARI
Dikenlioluk adını bulunduğu yerdeki su pınarından alır. Dikenlioluk Tarsus ilçemiz sınırları içinde ve Cehennemdere'nin batı yamaçlarında çok güzel bir dinlenme ve doğayı seyretme yeridir .

Dikenlioluk'a hem Çamlıyayla'dan ,hem Tarsus'tan,hem de Mersin'den gidilebilir. Mersin'den en kısa yol; Gözne, Ayvagediği, Değirmendere, Kızılkaya yerleşim yerlerinden geçtikten sonra kuzeye doğru orman yolunu izleyerek gidilir. Her tür vasıtayla, gidilebilir.Yaklaşık olarak Mersin'e 80 km. uzaklıkta olan Dikenlioluk'a iki saatlik bir yolculukla varılabiliyor. Yol Gözne'den itibaren Dikenlioluk'a kadar tamamen çok güzel ve kaliteli ormanlar içinden geçer. Bazen iner, bazen çıkar. Virajlı yollarla ulaşılan bu güzel yer yaklaşık 1600 metre yüksekliktedir. Dikenlioluk yazın bile buz gibi serin havası, oluktan akan ve elinizi zor yıkayacağınız soğuklukta, fakat içimi çok güzel bir sudur. Bu suyun bulunduğu yamaçta, orman idaremiz bungalo tipi, ahşap, estetik yönü çok güzel ve çevresiyle yeni doğasıyla uyumlu bir dinlenme ve gözetleme tesisi yapmış. Bu binanın hemen yanında uçurum üzerine inşa edilmiş çardak tipli, balkona benzer bir kameriye yapılmış. Bu kameriyede harika doğayı seyredeceksin. Doğa bir renk zengini burada.Yeşil, mavimsi yeşil, mavi, kahverengi renkler burada göze bir doğal renk resitali sunuyorlar.Sabırla ve dikkatle karşı yamaçları dürbünle izlerseniz halkın geyik diye adlandırdığı yabankeçilerini ormanlık kayalıklarda izlemek olasıdır. Gürültü yok, temiz pırıl pırıl hava, buz gibi bir su, işte Dikenlioluk mevkisi böyle bir yer. Burada yiyeceğiniz her yiyecek,içtiğimiz suyu ile şişkinlik yapmadan hazım olunur ve hemen tekrar bir şeyler yemek istersiniz. Şehirde yorulan gözleriniz, kulaklarınız, beyniniz hülasa vücudunuz burada kendisini adeta yeniliyor sanki. Manzara gerçekten muhteşem; aşağıda Cehennemderesi Vadisinin karşısında Baştepe orman yangın gözetleme kulesi, Böğürtlenlik mesire yerleri ve tabii ki hayvanların rahatça görülebileceği, gerçekten kaliteli sedir ormanları burada doğanın en güzel süsünü oluşturuyor.

Dikenlioluk'ta piknik masaları, ocak, mangal, hazır bekliyor. Burada bulunmak, bu güzel yere giderken ve gelirken izlediğimiz yol manzaraları de işin çabası.

UYUZİNİ MAĞARASI
Uyuzini mağarası Tarsus'tan 20 km uzaklıkta olan Hacıhamzalı köyünde bulunmaktadır. Tarsus-Ankara karayolundan Dörtler köyünden, batıya dönülüp 5km. kadar gidilip Hacıhamzalı köyüne varılır. Köyden 1km kuzeye doğru gidildiğinde derin bir kanyona gelinir. Bu kanyon Kadıncık Vadisinin uzantısı olup, Kadıncık 2 baraj nedeniyle şu an susuz, iki yanı mağaralarla dolu dimdik kayalarla kaplı, kanyon yamaçlarındaki mağaralara ulaşmak hemen hemen imkansız. İşte Uyuzini mağarası da bunlardan birisi.

Kanyonun derinliği ve genişliği bizleri ürpertiyor.Kanyon içerindeki mağaralar,yeşillik ,ormanlık alan ise gözlerimizi dolduruyor.Kanyona genel bakıştan sonra Uyuzini mağarasına doğru yola koyuluyoruz. Amacımız mağaraya ulaşmak ama nasıl? Kanyonun üst kısmından mağaraya doğru tek kişinin geçebileceği kayalardan oyulmuş dik mi dik bir yolla karşılaşıyoruz.Bu kayalıktan çok dikkatli inmeniz gerekiyor.Yoksa kendinizi kanyonun 100metre kadar derinlikteki tabanda bulabilirsiniz.Yer yer inmek için basamak yapılan yerlerden yavaş yavaş ,dikkatle ellerimizle kayalara tutunarak, yardımlaşarak inmeyi başarıyoruz. Başarıyoruz ama incecik bir yoldan,yine tek kişinin geçebileceği bir yerden geçmeye çalışıyoruz. Alt taraf uçurum. Mağara sanki köpekbalığının ağzını açmış, ovanı yakalamak ister pozisyonundaki gibi duruyor karşımızda.Her ne kadar mağaraya ulaşmak riskli de olsa güzel bir mağara köpekbalığı gibi tehlikeli değil. Mağara geniş güzel ve yeşil. Mağaranın içinde serin bire hava var İnsanı ürpertme derecesinde.Bu heyecanlı yolculuktan sonra mağara içinde bulunan su ile elimizi,yüzümüzü yıkıyoruz ,kendimize gelmek için. Bu suyun şifalı olduğu uyuz ve cilt hastalıklarına iyi geldiği çamurunun da faydalı olduğu yöre halkı tarafından söyleniyor. Adını da uyuz hastalığına çare bulduğu için konulduğu anlaşılıyor. Su yazın ılık, kışın sıcak derecesinde akıyor. Böyle şifalı bir suyun kanyonun tepesine yakın bir mağara içinde olması ilginç

Mağaradaki ilginçlikler bu kadarla da kalmıyor.Mağaranın tabanında kayanın içinde bulunan fosil kalıntıları dikkatimizi çekiyor. Fosil kalıntılarına birkaç yerde rastlamak mümkün.

Mağarada Helenistik devirden kalma 3 metrekare alanında ,1metre derinlikte taştan oyularak yapılmış bir havuz var. Havuza kayalardan oyulmuş basamaklarla giriliyor. Mağaranın duvardan sızıntı şeklinde akan şifalı su bu havuzda toplanıyor. Hastalar havuzda yıkanıyorlar. Anlatılanlara göre ciltteki yaralara ve kaşıntılara adeta bir deva bir çare bu su. Mağaranın içinde yeşil çiçekler, boysuz ağaççıklar gözlerinizi dinlendirir.Aynı zamanda buradan kanyonun kanyonun derinliklerini ,karşı yamaçları izliyorsunuz. Her yer zümrüt gibi. Korkuyorsunuz, heyecanlanıyorsunuz. Böylesine bir haz bu kanyonu seyretmek.

Kanyonun tabanına yakın bir yerde, tarihi taş lahitler, mezarları görebiliyoruz. Şimdi mağaradan dönüş bizi düşündürüyor. O yoldan geri nasıl döneceğiz? Dar yoldan tek sıra, adımlarımızı dikkatlice, yavaş yavaş atıyor ve tırmanma yerine zar zor ulaşıyoruz. Bu noktadan itibaren adeta duvar gibi dik bir yamaca tırmanacağız. Biraz soluklanıp, birbirimizden ve yanımızdaki köylülerden güvence alıp tırmanışa başlıyoruz. Ayaklarınızı sağlam bir kaya kertiğine yerleştirip, elinizle de bir kaya oyuntusu bulup, adeta tırnaklarımızla tırmanıyoruz. Yavaş yavaş, dikkatlice, korkarak, aşağıya bakmadan çıkıyoruz yukarıya .Derin bir oh çekiyor ve geldiğimiz yöne bakıyoruz.

Gerçekten şifalı bu mağarayı sizlere övüyoruz. Şifa için, heyecan için.

CACIK VADİSİ

Erdemli Toros köyünü geçiyor ve Çampınarı yaylası mevkiine gelinirse Buradan itibaren ağaçlandırılacak sahaları, ağaçlandırılmış sahaları görülebilir.Bu mevkide her yaşta ağacı görmek mümkün. Yeni dikilmişten, yıllarca burada kendini muhafaza etmiş ağaçlara kadar. Sanki bir soyağacı gibi en yaşlılardan en gence hepsini burada görebiliyoruz. Cacık dediğimiz bu mevkilerin ağaçlandırılması mükemmel bir çaba gerektiriyor. Ağaçlandırma sahaları arasından geçerken yolun üst kısmındaki mağaralar var Yolun alt kısmında yeşillikler arasında akan şırıl şırıl derenin sesi geliyor. Yemyeşil bir ortamda rengarenk çiçeklerin,dağ lalelerinin arasından geçiyoruz. Bu güzellikleri hayranlıkla seyrediyoruz. Yol kenarında bulunan ardıç ağaçlarından yapılmış yörük çadırlarını görüyoruz. Yörükler yazın burada yaşıyor. Çadırlarının önüne diktikleri sebzeleri yetiştiriyorlar. Bol oksijenli, yemyeşil ortamda yaşamlarını sürdürüyorlar.Tabii ki sadece yazın. Yörüklerin yaşayışlarını kısa süreli olsa da gözlemliyoruz ve yolumuza devam ediyoruz. Cacık mevkiinde ilerlerken kayanı üzerinde tek başına duran şemsiye seklindeki sedir ağcının görüyoruz.Genç sedir fidanları arasında şemsiye şeklindeki sedir ağacı eksantrik bir hava sergiliyor.Şemsiye sedirden sonra genç sedir fidanları arasından geçiyoruz. Tırmanıyoruz iniyoruz,kıvrımlı kıvrımlı orman yolundan geçiyoruz.Yaşlı sedir ağaçlarının gövdelerinin düzgünlüğü dallarının çevreye olan hakimiyeti marur duruşu, kozalaklarının ağaçta doğum günü pastası üzerindeki mumlar gibi durması,kendine özgü güzelliğini bir kat daha arttırıyor.

Piknik alanları, yaşlı sedir ağaçları, genç sedir ormanları, şamdan sedirler, ardıç ağaçları, yaylalar, dereler, mağaralar, çiçekler derken yavaş yavaş yolun sonuna geldiğimizi Aslanköyün evlerini uzaktan görünce anlıyoruz. Bu yeşil yolculuktan sonra biraz yorgun ama mutlu bir şekilde ayrılıyoruz.

Mersin-Erdemli'den başlayan yolculuğumuz Cacık yaylasını takiben Aslanköy'de bitiyor.

Bu güzellikleri görmek için yanınıza yiyeceklerinizi ve fotoğraf makinenizi almanızı tavsiye ederiz. Bu güzellikleri görmeye her türlü araçla gidilebilir.

Bu manzaraları görmek, güzelliklerin tadını çıkarmak istiyorsanız anlattıklarımızı değerlendirmenizi dileriz.

BOLYARAN PİKNİK ALANI VE SEDİR ORMANLARI
Bolyaran piknik alanı ve sedir ormanları Gülnar ilçesi sınırları içerisinde,Gülnar'a 25 km Mersin'e 175 km uzaklıktadır.

Gülnar ilçemizde bulunan Bolyaran piknik alanı 1350 m. yükseklikte, sedir ağaçlarının oluşturduğu ormanın içerisindedir. Bolyaran piknik alanının önceki durumu insanlar tarafından keçilerin otlatıldığı, insanlarımızın zarar verdiği bozuk orman görüntüsündeydi. Fakat 1983 yılında Gülnar İşletmesi tarafından korumaya alınmış ve koruma sonucunda sahaya hayvan girmesi engellenmiştir. Dikim yapılmadan, sedirlerin doğal tohumla gençliklerin gelmesi sağlanmış, yaşlı ağaçların kesilmesiyle bugünkü muhteşem sedir ormanı görüntüsünü almıştır.

Gülnar-Ermenek asfaltından piknik alanına sapıldığı zaman,sağlı sollu sedir ağaçları hoş geldin dercesine bizlere kollarını açmış,kucaklar gibi memnuniyetlerini belirtircesine karşılıyorlar. Bu güzellik arasından piknik alanına doğru ilerlerken içimizde bir rahatlama oluşuyor.Bu yeşilin renginin insanı rahatlattığının,dinlendirdiğinin bir kanıtıdır.

Piknik alanına vardığınız zaman çok şaşıracaksınız ama size hak vereceğiz. Çünkü bizlerin rahat edebilmesi için her şey planlanarak, Gülnar Orman İşletmesi tarafından özenli bir şekilde yapılmıştır.Geniş bir düzlükte bizim şamdan sedir dediğimiz, sedirin çobanlar tarafından budanarak tek gövdeden yukarıya doğru birkaç gövdenin oluşması sonucu bu görünümü almıştır.Piknik alanındaki şamdan sedirler korunarak,uygun olanlar arasına bizlerin rahat edebileceği ahşaptan köşkler yapılmıştır.Bu köşkte oturmanın zevki hiçbir yerde yoktur Bolyaran'dan başka. Sedir ağaçlarının asil görüntüsü,kozalaklarının doğum günü pastası üzerindeki mumlar gibi etrafı aydınlatıyormuşcasına kendini göstermesi,farklı bir görünüm ortaya çıkarıyor.

Bolyaran'da piknik yapabilmek için her şeyinizi yanınıza almanız gerekiyor.Önce de söylediğimiz gibi rahat bir piknik için her şey düşünülmüş.Suyun getirilmesi,ocakların ve tuvaletlerin uygun yere yapılması doğaya zarar vermeyi engelliyor.Zaten böyle muhteşem bir ormana zarar vermek hiç kimsenin aklına gelmez.

Sizlere tavsiye olarak, Bolyaran piknik alanına sabah erkenden gitmeniz, kahvaltınızı, öğle yemeğinizi,hatta kalabilirseniz akşam yemeğinizi de orada yemeniz,çayınızı orman içerisinde,serin bir ortamda,kuş cıvıltıları arasında yudumlamanızı,kitabınızı bu güzel ortamda köşkte oturmuş,sırtınızı sedir ağacına yaslamış şekilde,bulunduğunuz yerin tadını çıkararak okumanızı dileriz.

Bolyaran piknik alanı diğer birçok piknik alanı gibi,ücretli değildir.Bir piknikçinin ihtiyacı olan çeşmeler, ocaklar, ağaç gövdelerindeki oturma çardakları, ayrıca piknik masaları, gerekirse çimler üzerinde de oturulacak yerler mevcuttur.

POLONEZKÖY

POLONEZKÖY

Polonezköy İstanbul'un Anadolu Yakasında Beykoz'dan Şile'ye giden yolun üzerinde sevimli bir köydür. 18.yy'da politik nedenlerle Osmanlı Devleti'ne sığınan Polonyalılarca oluşturulmuştur.
Polenezköy son derece verimli bir doğanın ortasına kurulmuştur ve ziyaretçilerine sunduğu en büyük hediyesi sahip olduğu doğal güzellikler ve oksijen dolu havasıdır.
Günümüzde yoğun bir turistik talebe maruz kalan köy buna bağlı olarak restoran,motel ve pansiyonlarla dolmuştur. İlkbahar ve yaz mevsiminde piknik alanı,yürüyüş ve spor alanı olarak ziyaretçilerine hizmet veren Polenezköy kış mevsiminde de av meraklılarının ilgisini çekmektedir.
Ayrıca sayıları çok az kalmış olsa da köydeki polanyalıların yaptığı çeşitli Polonya yemeklerinin tadına bakmak da ziyaretçiler için ilginç bir deneyimdir.

ORDU DOĞAL GÜZELLİKLER

DOĞAL GÜZELLİKLER



ORDU


ÇAMBAŞI YAYLASI

HOYNAT

TURNALIK YAYLASI


ORDU İLİ MERKEZİNDE:

Boztepe: Ordu Şehri'nin yamaçlarına serildiği Boztepe, denizden 480 metre yüksekliktedir. Ordu'nun tüm güzelliklerini, ancak buradan görme olanağı vardır. Boztepe'den bakıldığı zaman göklerle kucaklaştığı sanılan ve mavi bir atlas gibi serilen enginler derinleştikçe daha sakin ve hareketsiz görülür. Yöresine hakim olan Boztepe, durgun denizin bitim noktasından başlıyarak büyük vadilerle ayrılan haşin görünüşlü tepeleri engelsiz olarak görüş ufkuna açar. Yıllar önce dikilen çam ağaçları büyümeğe başlamış ve Boztepe'yi sevilen bir mesire yeri haline getirmeğe başlamıştır.

Çambaşı Yaylası:
Ordu İli'nin 61 km. güneyinde bir yayla vardır. Çambaşı derler bu yaylaya. Deniz düzeyinden 1850 metre yükseklikte güzel bir mesire yeridir burası. Çarşısı, pazarı, piknik yerleri, lokantaları ve otelleri olan; sütü, eti, yağı, peyniri, sebzesi, meyvesi ve tüm bunların ötesinde doğal güzellikleri çok iyi ve bir yaz dinlenmesi için en ideal koşulları taşır bu yayla.


MESUDİYE İLÇESİ'NDE

Keyf Alanı Yaylası:
Bu yayla Mesudiye İlçesi'nin güneyinde, deniz düzeyinden 1200 metre yüksekte, İlçeye 9 km. mesafededir. Etrafı tamamen çam ormanları ile sarılmıştır. Bol soğuk suları ve temiz havası vardır. Bu yaylayı doktorlar veremli hastalara dinlenme yeri olarak tavsiye ederler.

AYBASTI İLÇESİ'NDE

Perşembe Yaylası:
Bu yayla Aybastı ve Reşadiye toprakları arasında 1350 metre yüksekliğinde, havası suyu insan sağlığı için çok iyi bir yayladır. Yaylaya yalnız Aybastı İlçesi halkı değil, İl'in çeşitli ilçelerinden gidenler olur. Yaylada her yaz Aybastı Belediye Başkanlığı'nın yönetiminde panayır açılır.

GÖLKÖY İLÇESİ

Çermik:
İlçe'nin beşyüz metre kadar güneyinde Çermik adıyla anılan bir göl vardır. Bu gölün suları, maden suyu özelliğini taşıdığı için, özellikle böbrek hastalarına tavsiye ederler.
Ulugöl:
İlçeye 15 km. uzaklıktaki bu göl, yaklaşık 250 metre çapında olup, çevresi ormanlarla kaplıdır. Bu gölde bol miktarda yaban ördeği avı yapılır.

FATSA İLÇESİ

Gaga Gölü:
Fatsa İlçesi'nin 10 km, güney doğusunda ve Örencik köyünün sınırları içinde bulunan Gaga Gölü 15000 m2 lik bir yer kaplar. Etrafı ağaçlarla kaplı olan bu gölün ortasında çok küçük bir adacık vardır. Burada bir kilisenin varlığı ileri sürülmekte ise de; bu husus söylentiden ileri gitmemiştir. Motorlu araçlarla gölün kenarına gidilebilir.



ÇAKA



BOLAMAN



ÇEŞMEÖNÜ


ÇAMBURNU

Dünya Turu İstanbul'da Bitti

Atlas fotoğrafçısı Hakan Öge'nin tekneyle dünya turu üç yıl sonra, 15 Temmuz 2007 günü İstanbul'da bitti. Öge, sac bir tekne ile dünyanın kutuplarında yeni keşiflere hazırlanacak.

Fotoğraflar: Serhat Keskin

Dünyayı denizden dolaşan Hakan Öge, üç yıllık dünya turuna son noktayı İstanbul'da koydu. Öge teknesi Mardek'le 15 Temmuz 2007 Pazar günü saat 18:00'de Kalamış, Fenerbahçe Burnu'ndaki İstanbul Yelken Kulübü'ne geldi. Hakan'ı Atlas ekibi, İstanbul Yelken Kulübü'nün yelkenlileri, ailesi, basın mensupları ve sevenleri karşıladı. Yolculuğunu Atlas dergisinde ve www.hakanoge.com sitesinde okurlarla paylaşan Öge, üç yıl içinde birçok ilke imza attı. Dünyanın en zorlu sularına gitti, Horn Burnu ile Macellan Boğazını yelkenli tekneyle geçen ilk Türk oldu.





Atlas Okyanusu ile Büyük Okyanus'un güneyindeki sıra dışı coğrafyalardan çok etkilenen Öge, İstanbul'a vardıktan sonra Atlas için yeni keşiflere hazırlanacak. Öge 14 metrelik sac bir tekne yaptıracak ve bununla kuzey kutbunun buz örtüsüne gidecek, Grönland ve Antarktika'ya uzun ekspedisyonlar düzenleyecek.

En Güzel 10 Macera

Atlas Dergisi ile www.hurriyet.com.tr'nin düzenlediği 'En Güzel 100 Macera' anketinde en iyi 10 fotoğraf seçildi. Okurlarımız Zafer Kızılkaya'nın Solomon Adaları açıklarında Büyük Okyanus'un bilinmeyen derinliklerinde çektiği kareyi birinci seçti.

Zafer Kızılkaya / Solomon Adaları

Alanya Doğal Güzellikler

Yaylalar
Toros Dağlarının üzerindeki Gedevet, Türktaş, Mahmutseydi ve Deretürbelinas yaylalarını gezip, kaynak sularını içip unutamayacağınız anlar yaşayabilir, çam ağaçlarının kokusu ile doğanın temiz havasını içinize çekebilirsiniz. Jeep safari yaparak maceralı bir gün geçirebilirsiniz.
Detay
Damlataş Mağarası
Damlataş Mağarası, 1948 yılında liman inşaatında kullanılacak taş için ocak açılması sırasında bulundu. Mağara, tarihi yarımadanın batı kıyısındadır. Mağaranın giriş kısmında 50 metrelik bir geçit vardır. Yüksekliği 15 metreyi bulan geçitten sonra silindirik bir boşluğa gelinir. Buradan mağaranın tabanına inilir. Yari kriztalize kalker içinde bulunan mağaranın sarkıt ve dikitleri 15 bin...
Detay
Dim Mağarası
Alanyanın 12 kilometre doğusunda, 1.649 metre yüksekliğindeki Cebel-i Reis dağının yamacındadır. Mağaranın denizden yüksekliği 232 metredir. 1998 yılında ziyarete açılmıştır, Türkiyenin ziyarete açılan ikinci büyük mağarasıdır. 1 milyon yıl yaşında olduğu tahmin edilmektedir. İki ayrı koldan dağın içinde ilerleyen mağaranın kollarından biri 50 diğeri 360 metredir. Sarkıt ve dikitlerden oluşan mağaranın...
Detay
Kadıini Mağarası
Alanyanın 15 kilometre kuzeydoğusunda Çatak mevkiindedir. Kent merkezindeki Damlataş mağarasından üç kat büyük sarkıt ve dikitleri vardır. 1957 yılında uzmanların mağarada yaptıkları araştırma sırasında insan iskeleti ve fosil kalıntıları bulunmuştur. Kalıntıların 20 bin öncesine ait olduğu saptanmış ve Alanyadaki ilk yerleşimin burada olduğu belirlenmiştir. Mağaranın bulunduğu bölgede piknik alanları vardır. Mağara...
Detay
Korsanlar Mağarası
Alanya Kalesinin bulunduğu tarihi yarımadanın altında bir deniz mağarasıdır. Teknelerle gidilir. Yarımada çevresindeki tekne turlarında ilk mağaradır. 10 metre genişliğinde ve altı metre yüksekliğinde ağzı vardır. Küçük teknelerle mağaranın içine girilebilir. Tekne gezisi sırasında yüzerek de mağaraya girilir. Bir söylenceye göre mağaranın içinden kaleye çıkan gizli bir yol vardır ve antik...
Detay

Fosforlu Mağarası
Tarihi yarımadanın Damlataş tarafındaki yamacında bir deniz mağarasıdır. Küçük tekneler mağaranın içine girebilir. Mağaranın jeolojik yapısından kaynaklanan zemini, geceleri ay ışığının yansıması nedeniyle fosfor gibi parlamaktadır. Parıltı gündüzleri de fark edilmektedir. Gezi tekneleri, Fosforlu Mağaranın önünde de kısa yüzme molaları vermektedir.
Detay
Aşıklar Mağarası
Tarihi yarımadanın, denize yakın yamacında iki girişli bir mağaradır. Cilvarda burnuna doğru teknenin kayalıklara yanaşmasından sonra kayalara tırmanılarak çıkılır. Birkaç adımda mağaranın alçak girişine gelinir. 75 metre uzunluğundadır. Alçak tavanı nedeniyle mağaranın içinde zaman zaman eğilerek yürünür. Mağaranın, Damlataş tarafındaki ağzı, denizden sekiz metre kadar yüksektedir ve buradan denize atlanır. Bu...
Detay
Dim Çayı
Toroslardan gelerek Alanyanın doğusundan Akdenize dökülen Dim Çayının kıyıdan 15 kilometre kadar uzaktaki kıyılarında piknik yerleri vardır. Ulu çınarların altındaki kır lokantalarında masalar yaz aylarında çayın içine kurulur. Konuklar çıplak ayakları ile suların içinde oturur. Ayrıca su kıyısına yakın yamaçlarda ve su kıyısında da ahşap teraslarda minderlerle otantik yer sofraları kurulur....
Detay
Oba Çayı
Oba Çayı, Toroslardan gelerek Dim Çayının birkaç kilometre batısından Akdenize dökülür. Çayın çıktığı Kadıpınarı mevkiinde su kenarında piknik alanları vardır. Çam ve çınar ağaçlarının gölgesi her zaman serindir. Alanyanın tarih öncesi çağlardaki ilk yerleşimine ev sahipliği yapan Kadıini Mağarası da buradadır. Herhangi bir düzenleme yapılmadığı için mağaraya girmek güvenlik açısından sakıncalıdır....
Detay

Ulaş Mesire Yeri

Ulaş Mesire Yeri Online Reservation Hotel
Alanya

Alanya’nın 5 km batısında Emirgan adıyla da bilinen Ulaş mesire yeri yenilenen çehresiyle ziyaretçilerini karşılamaktadır. Modern bir görünüme kavuşan mesire yeri korkuluklarla bezenmiş güneşlenme alanları, seyir terasları, geniş bahçesi, plajı, wc ve restoran üniteleri ile hizmet vermektedir. Günbatımını, pırıl pırıl Akdeniz'i ve Alanya Kalesi’ni bir de Ulaş’dan izlemenizi tavsiye ederiz.






Kaynak:.alanya.cc/

Pedalla Türkiye

Bisiklet üzerinde Türkiye sınırları içerisinde 7 bin 500 kilometrelik bir yolculuğun hikayesi. Serkan Taşdelen Erzincan'dan başlayıp, Türkiye'nin yedi bölgesini kapsayan, 89 Önemli Doğa Alanı (ÖDA), 180 il ve ilçe merkezinin içerisinden geçerek İstanbul'da noktalanan bir serüvenini sizin için kaleme aldı.

Yazı ve Fotoğraflar: Serkan Taşdelen

Saat 07:00 alarm çalıyor. Uyanma zamanı. Yola çıkma zamanı. 98 gün sürecek bir yolculuğa başlama zamanı. Sevdiklerimi son kez görüp ayrılma zamanı. Bekleyenim yollar, dağlar ve doğa. Sabırsız olduğum her halimden belli. Yola çıkmalıyım bir an önce. Güneşi göremiyorum. İçimi ısıtacak, bana güç verecek güneş yok bugün. Annemin gözyaşlarına gökyüzü de dayanamıyor bir vakit sonra. Bir daha eve ne zaman dönerim bu sorunun bilinmezliği ile yollardayım. Yağmur, çamur, zorlu yol daha ilk günden benimle. Pes etmek yok. Yola çıkıldı bir kere, geriye dönüş çok uzak.

İnebolu Kastamonu arası...

İlk durağım Pülümür, ardından Munzur Dağları Tabiat Parkı içerisinde bir süre pedalladıktan sonra Tunceli geliyor. Doğa bütün güzelliği ile gözlerimin önünde. Yola çıkmakta kararlı olduğumu gören güneşte bir gün sonra kabulleniyor ve yüzünü gösteriyor. Sevdiğim doğa ile baş başa olmaktan dolayı çok mutluyum. Elazığ'a bir hazan vaktinde varıyorum. Şanlı Harput'un selamını kabul ediyorum. Malatya'ya gidebilmek için Karakaya baraj gölü üzerindeki Kömürhan Köprüsünden geçiyorum. Kale'de organik çilekleri tadıyorum. Her şey o kadar güzel ki o aşık olduğum yollar altımdan akıp gidiyor sanki. Gideceğim yerlere çabucak varıyorum. Malatya'dan çıkarken Kubbe Dağının güle güle der dediğini duyar gibiyim. Hafif inişli çıkışlı yollar eşliğinde Doğanşehir'e giriyorum. Girmemle birlikte yağmur başlıyor. Şanslı günümdeyim.

Ardahan Artvin arası...

Uyanığımda hiç bir şey kalmamış. Ne bulut ne de yağmur. Sürgü Kasabasında Abuzer Abi ile laflıyoruz yol üstü marketinde. Nereden gelip nereye gittiğimi soruyor gören herkes gibi. Gölbaşı'ya vardığımı sağ tarafımda uzanan Gölbaşı Gölleri söylüyor. Kahramanmaraş sınırlarında yabancı olmadığım Akdeniz iklimini soluyorum. İçime çekiyorum doya doya. Her ne kadar tek başıma çıkmış olsam da, yolda telefonumun arada sırada çalıyor. Sevdiğim arkadaşlarım beni yalnız bırakmıyorlar. Bu da beni çok mutlu ediyor. Hatırlanmak, sevilmek ve sevmek duygularını yaşıyorum. Kahramanmaraş'a gelip dondurma yemek olmaz mı diyerek dondurma alıyorum. Gaziantep çok güzel bir yer. Önceleri bir yerde okuduğum yazı geliyor aklıma;
'Bir daha Dünya'ya gelme şansım olsaydı Gaziantep'te doğmak isterdim.'
Nedenini hep merak etmiştim bu zamana kadar. Bambaşka bir şehir olduğunu görünce anlıyorum. Nizip'in ardından Birecik'e varıyorum.

Doğu Ekspresi

Birecik benim sevdiğim yerlerden. Güney Fırat vadisi ve Birecik Bozkırlarında vakit geçiriyorum. Çizgili İshak Kuşunu görüyor, Kelaynakların eve dönüşünü günün batışı ile seyrediyorum. Fırat'ın kenarına kurulmuş çay bahçesinde çayımı yudumlarken Sakar Mekelerin dansını izliyorum. İçime bir huzur doluyor. On gündür yolda olmanın yorgunluğu bir anda bitiyor. Şanlıurfa'ya ulaşmam kolay olmuyor. Rüzgâr gitmeme mani olsa da ilerliyorum. Beş kilometrede bir mola veriyorum. Günün sonunu Şanlıurfa Balıklı Gölde balıklara yem vererek getiriyorum. Viranşehir'e giderken Ceylanpınar Önemli Doğa Alanı sınırları içerisinden geçiyorum. Her ne kadar görmek çok zor olsa da gözlerim Ceylan'ları aramadı değil. Mardin'i on km kala seçebiliyorum. Bir dağın üzerine ve yamaçlarına kurulmuş birçok kültürü bir arada yaşatan kenti çok merak ediyorum. Daha önce kitaplarda o kadar çok okudum ki görmek için can atıyorum.

Hasankeyf

Mezopotamya denen bölgenin güzel kenti Mardin'in dar sokaklarında geziyorum. Yarın oluyor Mardin kadar güzel olan Midyat'ta alıyorum soluğu. Hasankeyf'e ulaşmak için sabırsızlanıyorum. Belki de bir daha görme şansım olmayacak diye korkuyorum. Bu eşsiz güzellikte ki tarihe, doğaya nasıl kıyarlar diye düşünüyorum yol boyu. Tabi sorularım hep cevapsız kalıyor. Hasankeyf'te iki gün geçiriyorum. Doya doya havasını soluyor ve tarihini kokluyorum. Dicle Vadisini geride bıraktıktan sonra sağlı sollu petrol rafineleri dikkatimi çekiyor. Durmadan çalışıyorlar. Bismil ovasının yeşilliği karşılıyor ardından. Ovada çalışan işçilerin meraklı bakışları altında çeviriyorum pedalımı. Gözlerim yine etrafı süzüyor, olurda bir Toy görür diye. Ama nafile...

Obruk Gölü

Diyarbakır'dan Erzurum'a gitmek için otogara yöneliyorum. Otobüs saatini beklerken muhabbet ediyoruz Diyarbakırlılarla. Konumuz hep aynı. Değişen hiçbir şey yok. Erzurum'a gecenin bir yarısı iniyorum. Saat 02:00... Kimsesiz ve sessiz sokaklarda, otogara karşılamaya gelen arkadaşımın evine doğru ilerliyoruz. Sabah Çifte Minareleri ve Medreseleri geziyoruz ve meşhur cağ kebabını indiriyoruz midemize. Horasan'da bir gece konakladıktan sonra Aras Vadisi kuşlarının cıvıltısında Sarıkamış Ormanlarının oksijenini dolduruyorum içime. 'Şehitler Yurdu, Dans Eden Karlar Diyarı' Sarıkamış'tayım. Selim İlçesi üzerinden Serhat ilimiz Kars'a ulaşıyorum. Bir gün sonrası Susuz ve Hasköy'ü geçip yemyeşil bir ovada Kura nehri kenarına kurulmuş Ardahan'da alıyorum soluğu. Ardahan'dan Artvin'e geçmek için Şavşat yolunu kullanmak istiyorum. Türkiye'nin sayılı yüksek geçitlerinden Çamlıbel Geçidinden geçiyorum. Haziran ayında karlar arasında ilerlemek ve üşümekte varmış kaderde diyorum. Birkaç yırtıcı dolaşıyor üzerimde onlara bakayım derken bisiklet üzerinden düşecem. Çamlıbel Geçidi Ardahan-Artvin il sınırı aynı zamanda. İnişe geçtiğim anda iklim değişikliği anında kendini belli etti. Karçal Dağları eteğinden yavaş yavaş iniyordum. Şavşat'ın ardından Artvin'e ulaşmak için güzel ve Karadeniz'in yeşilliği ile bezenmiş vadide ilerliyorum.
Karşı yamaçta Artvin görünüyor, aşağıda ise Çoruh nehri tüm azgınlığı ile akıyor üzerine yapılan barajdan haberi bile yok beklide. Doğu Karadeniz Dağlarını aşıyorum ve Karadeniz'i görüyorum. Sarp sınır kapısına kadar gidip, isminin neden Sarp olduğunu gözlerim ile görüyorum. Karadeniz'e yapılan, eskiden deniz olan otoyol üzerinde ilerliyorum. Karadeniz'imi hala yok etmeye devam ediyorlar bunu gözlerimle görebiliyorum. Yol, Sarp'tan Samsun'a kadar uzanıyor. Ordu'da Türkiye'nin en uzun karayolu tünelinden geçiyorum. Ordu Nefise Akçelik Tüneli 3 bin 778 metre uzunluğunda. Samsun'a kadar düz ve sıkıcı yolda gitmek zorunda kalıyorum. Daha sonra yolum yine doğanın güzelliği ile bütünleşiyor. Bafra'nın Kızılırmak Deltası'nı, Yakakent'in güzel sahilini ve Gerze'nin muhteşem manzarasını geçerek Sinop'a varıyorum. Erfelek'e gitmek için erkenden uyuyorum. Sabah'ın erken saatinde çıkıyorum yola. Erfelek Tatlıca Takım Şelaleleri yazan tabelayı takip ediyorum. Şelalenin buz gibi soğuk suyunda yüzüyorum ve sıcak havadan az da olsa kurtuluyorum. Güzel manzara ve ormanlar içerisinde geç saatte Ayancık'a ulaşıyorum ve konaklamak için yer arıyorum. Oksijen delisi oluyorum Batı Karadeniz'de. İnebolu çok eski bir tarihe tanık. Kağnı ve kayıkla mucizeler yaratılmış vakti zamanında. Küre Dağları'nın çeşitli renkleri Kastamonu'ya giderken fotoğraflarıma değişik fon oluşturuyor. Ilgaz Dağı Yaban Hayatı Geliştirme Sahası sınırları içerisinde seyrediyorum bir süre. Kış sporları merkezi Ilgaz Dağında bir çok otelin reklam tabelaları dikkat çekici. Çankırı jipsli tepelerine arkamdan hızla ittiren rüzgar ile birlikte kısa bir sürede ulaşıyorum. Başkentin yoğun hayatına çok az bir yolum kaldı. Güzelim doğa ile olan randevuma birkaç gün ara veriyorum. Ankara'da kalabalık arkadaş grubum ile buluşuyoruz. Ankara'da güzel vakit geçiriyoruz. Bisikletime gereken bakımı yaptırıyoruz. Kulu'ya gitmek için iki gün sonunda yola çıkıyorum. Kulu'dan sonra Konya Ovası'nda yüzlerce Gelenge'ler eşliğinde uzun süre pedal çevirdikten sonra Konya'ya varıyorum. Konya'da yine daha önce dergilerden okuduğum Sille'yi merak ederek oraya gidiyorum. Konya'da da birkaç gün kaldıktan sonra uzun ve sıkıcı yolda Obruk Gölüne kadar arkadaşlarım ile ilerlemeye başlıyoruz. Obruk Gölü, bölgede 13. yy da ilk yerleşime başlanan Obruk Hanı'nın arka tarafında yer alan ve mutlaka görülmeye değer bir krater gölü.



Buradan sonra yola yalnız devam ederek Aksaray'a yine sıkıcı ve dar bir yolla varıyorum. Nevşehir üzerinden Ürgüp'e gitmek bir gün sürüyor. Kapadokya bölgesini Zelve, Göreme ve Uçhisar'ıyla gezip görüyorum. Sabah 6'da Kayseri'ye gitmek için hareket ettiğimde havada balonların uçtuğu bir manzara karşılıyor beni. Kayseri'de pastırma kokularını burnumda hissediyorum sanki. İncesu dolaylarında Hürmetçi Sazlığının ve Yeşilhisar dolaylarında ise Sultansazlığı'nın kurumaya yüz tutmuşluğunu görüyorum. İçim acıyor. Eskiden sallar ile dolaşılan sulak bölgede şuan balıklar bile susuzluktan ölüyor.
Taşıt trafiğinin kalabalık olduğu yolda bir bisikletli yol arkadaşı ile Niğde'ye kadar pedallıyoruz. Günlerdir yalnız gittiğim yollarda bir kişinin vermiş olduğu mutluluğu tadıyorum. Niğde'den sonra Bor'a oradan da Pozantı'ya eskisi gibi yalnız gidiyorum. Bolkar Dağları eteğinde otoyolda ilerlerken lastiğim patlıyor. Yedek iç lastiğimi takarak fazla zaman kaybetmeden Adana'ya ulaşıyorum. Adana'da akortu bozulan arka lastiğimi yaptırıyorum. Adana'da beni karşılayan arkadaşım ile Mersin ve Silifke'ye kadar birlikte gidiyoruz. Silifke merkezden geçen Göksu Nehrinin oluşturduğu delta kuşlar için önemli bir alan. Sol tarafımda uçsuz bucaksız Akdeniz, sağ tarafımda ise Toros Dağlarının oluşturduğu süper manzarada ilerliyorum. Aydıncık ve Bozyazı'dan sonra muzlar ülkesi Anamur'dayım. Her taraf muz seraları ile dolu. Halkın %50'sinden fazlası muz üreticisi. Gazipaşa'dan sonra yol düzeliyor. Alanya'da ise otellerden doğayı seçmek o kadar zor ki anlatamam. Onun için Manavgat'a kadar zevksiz bir yolculuk geçiriyorum. Manavgat'ta beni arkadaşlarım bekliyor. Manavgat Şelalesini geziyoruz hep birlikte. Antalya'ya kadar birlikte gidiceğiz. Side'de konakladıktan sonra Antalya'ya doğru dört arkadaş hareket ediyoruz. Antalya'da iki gün geçiriyorum. Düden Şelalesinin denize döküldüğü yeri geziyoruz. Üçüncü günün sabahında üç arkadaş Finike'ye doğru hareket ediyoruz. Tahtalı Dağı'nın gölgesinde ilerliyoruz bir süre. Kemer, Kumluca ardından Finike'de kalıyoruz. Ben buradan sonra yine yalnız devam ediyorum yola. Kaş'ın ardından Kalkan'da kalma kararı veriyorum. Kaş-Kalkan kıyılarının doğal güzelliği karşısında hayran kalıyorum. Fethiye gitmek için Saklıkent yolunu kullanıyorum. Saklıkent Kanyonunda bir gezinti yapıyoruz. Fethiye'den arkadaşlarım arabaları beni orada karşılıyor. Onlar arabası ile ben de bisikletim ile yol alıyoruz. Yakapark'ta güzel bir alabalık ziyafetinin ardından Fethiye geçiyoruz. Çalış Plajı yakınındaki evde sabah ediyorum. Bir an önce Akyaka'ya gitmek için yola koyuluyorum. Cennet koy Akyaka'da yıllarım geçmişti. Özlem duygularım kabardı. Köyceğiz Gölü kenarında gazoz eşliğinde bisküvimi yedikten sonra yapım çalışması olan yolda zar zor ilerliyorum. Akyaka'dan arkadaşım beni karşılamaya geliyor. Birlikte giriyoruz cennet koya. Akyaka'da geçireceğim beş günün iki gününde Marmaris İçmeler'e gidip geliyorum. Muğla'dan çıkışım kalabalık oluyor. Yedi kişiyiz, birlikte pedallıyoruz. Turun en kalabalık grubu diyebiliriz. Aydın'da bir misafirhanede kalıyorum. Kuşadası'na gitmek için dar kalabalık bir yoldayım. Söke üzerinde geçiyorum. Rampaları sabırla çıkıyorum. Ardında zafer benim, Kuşadası'ndayım. Denizli'den hafta sonu tatiline gelen arkadaşlarım ile buluşuyoruz. Gece geç saatlere kadar birlikte vakit geçiriyoruz. Sabah oluyor ve ben yine yollardayım. Bugün durağım ise İzmir. Torbalı yakınlarında arkadaşlarım karşılıyor. İzmir Konak meydanında alıyoruz soluğu. İzmir'de bisikletime son bakımını yaptırıyorum. İzmir'i, Gediz Deltasını ziyaret ettikten sonra üç arkadaşım ile Sabuncu Belini çıkarak geride bırakıyoruz. Manisa'da Bisiklet Fabrikasını ziyaret ediyoruz. Üç arkadaşım buradan geriye dönüyor. Ben ise devam Salihli bekliyor beni. Ardından Kulu, Uşak derken Dumlupınar'dayım. Baş Komutan Milli Parkı sınırları içerisindeyim. Kuş seslerinin müzik fonuna kendi sesimle eşlik ederek zevkle yol alıyorum. Altıntaş Ovası'ndan sonra seramik diyarı Kütahya'ya ulaşıyorum. Kütahya'dan bir arkadaşım ile çıkıyorum Eskişehir'e doğru. Çok geçmeden bir grup bisikletli bizi karşılıyor. Hepside Eskişehir'den arkadaşlarım. Kütahya'dan arkadaşım beni diğer arkadaşlarıma teslim ettikten sonra geri dönüyor. Eskişehir'de gece karpuz partisi düzenliyoruz. Gece uykumdan mide bulantısı ile kalkıyorum. Midemi üşütmüşüm. Turun ilk ve son hastalığı olarak notlarıma geçiyor. Hasta halimle Bursa'ya dört arkadaş birlikte gidiyoruz. Beni Bursa'ya bırakan arkadaşlarım otobüs ile Eskişehir'e dönüyorlar. Bursa, Karacabey, Mustafakemalpaşa ve Susurluk'tan sonra Balıkesir'deyim. Akşam bir güzel ziyafet çekiyoruz arkadaşlarım ile.
Edremit dolaylarında Kaz Dağlarının havasını hisseder gibiyim. Birçok endemik bitkinin yuvası Kaz Dağlarından geçiyorum. Truva Atını ziyaretten sonra Çanakkale'deyim. Boğaz'ı feribot ile geçerek Gelibolu'dan Keşan'a gidiyorum. Keşan'da bir gece konakladıktan sonra sabah Edirne'ye hareket ediyorum. Edirne girişinde üç arkadaşım karşılıyor beni. O gün birlikte zaman geçiriyoruz. Ayrıca İstanbul'dan üç arkadaşım geliyor bana eşlik etmek için. Sabah dört kişi Kırklareli'ne kadar gidiyoruz. Çok eğlenceli oluyor grup ile yol almak.



Kırklareli'nden sonra Pınarhisar'da iki arkadaşımız bizden ayrılıyor. Biz iki kişi devam ediyoruz yola. Lüleburgaz'da arkadaşımızın evinde güzel bir kahvaltının ardında Tekirdağ'a yola koyuluyoruz. Düz bir yolda rüzgarda arkamızdan eserek bizi atıyor Tekirdağ'a. Tekirdağ'a İstanbul'dan farklı iki arkadaşımız daha geliyor. Silivri'ye kadar dört kişiyiz yine. Bir arkadaşımız işi olduğu için Silivri'de kalmadan otobüs ile İstanbul'a dönüyor. Silivri'de aynı otelde kalan ve İstanbul'a giden iki turist arkadaş ile karşılaşıyoruz. Sabah beş kişi çıkıyoruz yola. Taksim Meydanı'na varmamıza yakın nüfusumuz 18-20 kişi oluyor. Taksim Meydanı'nda Pedalla Türkiye Projesini noktalıyorum. Kilometre saatim 7 bin 500 kilometreyi gösteriyor. 98 Günde Türkiye'nin yedi bölgesinden geçerek İstanbul'a varmanın sevincini yaşıyorum. Koca bir serüveni noktalıyorum. Türkiye'nin doğal güzelliklerini kendi gözlerimle görüyorum. Her bölgenin ayrı güzelliğini görüyorum. Her dağın farklı havasını soluyorum. Tekrar döneceğimi söyleyerek bitiriyorum projemi...
Kaynak:.kesfetmekicinbak.com/

Sivas Doğal Güzellikler

DOĞAL GÜZELLİKLER (MESİRE YERLERİ)

Dipsizgöl Şelalesi / Dipsizgöl Waterfall

Doğal güzellik itibariyle çok zengin bir ildir. Çünkü il toprakları üç ayrı havza ve değişik iklim bölgelerine yayılmış ve toprakları yüksek sarp ve derin vadilerle parçalanmıştır. III. zamanda yoğun kırılma ve kıvrımların olması, çeşitli birleşimlerle temel kaynakların oluşmasını sağlamıştır. Diğer taraftan suda direnci az olan tuzlu ve kalkerli yüzlerin aşınması ile ilginç yeryüzü şekilleri ortaya çıkmıştır.

Gürün Gökpınar Gölü / Lake Gökpınar, Gürün

Eğriçimen Yaylası : Koyulhisar'a 20 km. uzaklıkta ve 1700 metre yükseklikte bir yayladır. Eğriçimen, çam ormanlarıyla kaplı nefis manzaralarıyla tabiatın bütün güzelliklerini cömertçe gözler önüne seren gerçek güzellikler beldesidir. Yöre yapısı itibariyle dağ turizmi için her türlü doğa imkanlarına sahiptir. Yörede olan derelerde alabalık tutma imkanı olduğu gibi avcılığa meraklı iseniz av yapma imkanınızda vardır. Tabiat cömertçe bütün verebileceklerini bu yöreye vermiştir. İlkbaharda yeşilliğine doyum olmadığı gibi sonbaharda renk cümbüşüne boğulan tabiat adeta insanı büyülemektedir.

Koyulhisar Eğriçimen Yaylasında Yaz / Summar at Eğriçimen Plateau, Koyulhisar

Koyulhisar Eğriçimen Yaylasında Kış / Winter at Eğriçimen Plateau, Koyulhisar

Sızır Çağlayanı : Gemerek'in Sızır bucağına 1 km. mesafede ve Göksu Çayı üzerindedir. Zengin görsel imkanlar sunan dinlenme yerinde, gazino ve çay bahçesi vardır. Yörenin sıkça gelinen dinlenme yerlerindendir.

Sızır Şelalesi / Sızır Waterfall

Sızır Şelalesi / Sızır Waterfall

Çağlayanın bulunduğu Göksu Çay’ının kaynağı, bünyesinde Alabalık tesisleri vardır. Göksü Çayının bazı kısımlarında Sazan türü balıklar avlanabilir.

Paşa Fabrikası : İl merkezine 7 km. uzaklıktadır. Suyu güzel, fazlaca ağaçlık bulunan dinlenme yerlerimizdendir. Sıcak yaz günlerinde halkın ihtiyaçlarını karşılayacak nitelikte düzenlenmiştir. Küçük bir şelale de mevcuttur.

Ethem Bey Parkı : İl merkezinde ağaçlık, çiçeklik ve her türlü imkanlarıyla iyi bir dinlenme yeridir.

Karaçayır : İl merkezine 27 km. uzaklıkta ağaçlık ve halkın ihtiyaçlarını karşılayacak biçimde düzenlenmiş güzel piknik ve dinlenme yeridir.

Kale Parkı : Şehrin merkezinde şehre egemen konumdadır. İyi düzenlenmiş ağaçlık ve çiçekliktir. Gazinosu, lokantası vardır. İyi bir gözlem noktasıdır.

Sivas Kale Parkı

Şarkışla Göl Gazinosu : Şarkışla ilçesine 2 km. uzaklıktadır. Göl kenarında gazinosu vardır. Yöre bilhassa hafta sonunda iyi bir dinlenme yeridir.

Koyunkaya Mesiresi : İmranlı'ya 12 km. uzaklıktadır. Çam ormanlarıyla, temiz havzasıyla, su kaynaklarıyla güzel bir dinlenme yeridir. Ancak gelenlerin ihtiyaçlarını karşılayacak tesislerden yoksundur.

Ayrıca önceki sayfalarda bahsetmiş olduğumuz Gürün Gökpınar gölü , Hafik gölleri, Tödürge gölü önemli mesire yerlerindendir.